“Diğer çocuklar için buradayım.
Buradayım çünkü umursuyorum.
Buradayım çünkü dünyanın dört bir yanında çocuklar acı çekiyor ve her gün 40.000 kişi açlık nedeniyle hayatını kaybediyor.
Buradayım çünkü bu ölen insanların çoğu çocuk!
Yoksulların hemen yanımızda olduğunun farkına varmalıyız, onları görmezden geldiğimizin…
Bu ölümlerin önlenebilir olduğunu anlamalıyız.
Üçüncü dünya ülkelerindeki insanların da tıpkı bizim gibi düşündüğünü, güldüğünü ve ağladığını anlamalıyız.
Onların bizim rüyalarımızı, bizim onların rüyalarını gördüğümüzü,
Onların biz, bizim onlar olduğumuzu…
Benim hayalim 2000 yılında açlığı sona erdirmek!
Benim hayalim yoksullara bir şans vermek1
Benim hayalim her gün 40.000 kişinin hayatını kaybetmesini engellemek!
Geleceğe bakar ve orada parlayan ışığı görürsek benim hayalim gerçek olacak.
Açlığı görmezden gelirsek bu ışık sönecek.
Hepimiz birlikte çalışır ve destek verirsek bu ışık büyüyecek ve yarınlar için umut olacak.”
(Rachel Corrie’nin 10 yaşında ilkokuldan mezun olurken yaptığı konuşma)
H. Zehra Öztürk
Rachel Corrie, ABD’nin Olympia kentinde 1979 yılında doğdu. Cindy ve Craig Corrie’nin Sarah ve Chris’ten sonra üçüncü çocuğu olarak dünyaya geldi. Hayalleri olan özgür ruhlu bir çocuktu, vicdanlıydı. Daha 10 yaşındayken içerisinde yaşadığı “Amerikan rüyası”nın dışındaki diğer hayatların farkındaydı.
Başarılı bir öğrenciydi. Sanata meraklıydı, elişi kâğıtları ve boya kalemleri elinden eksik olmazdı. Boş zamanlarında hastaneleri, huzurevlerini ziyaret eder oradaki insanlara yardımcı olmak için elinden geleni yapardı. İlk okul gezisi için Rusya’ya gitmişti. Moskova caddelerindeki isi, kiri, soğuğu, Moskova’nın tarih kokan sokaklarını sevmiş; Olympia’daki düzenin ve temizliğin aksine Moskova’daki dağınıklıktan hoşlanmıştı. Olympia’ya dönüş yolunda günlüğüne “Evime dönüyorum, peki neden mutlu değilim?” diye yazıyordu.
Rachel belki de “Amerikan rüyası”nın dışındaki gerçeği arıyordu. 11 Eylül yaşanmıştı ve diğer çocukların yaşadığı topraklarda bir şeyler ters gidiyordu. Büyük güçlerin Afganistan’ı mezarlığa çevirecek olan askerî operasyonları başlamış ve Irak’a müdahale gündeme gelmişti. “Terörizmle savaş” düşman savaşçılar üretmiş; ABD hükümetinin resmî politikalarına ek olarak ABD vatandaşları da Müslümanlara karşı ciddi bir paranoya ile hareket etmeye başlamıştı.
“İşte, tam da 11 Eylül sonrası dönemdi,” diye söze giriyor Rachel’ın annesi Cindy ve ekliyor “Rachel 11 Eylül sonrasında ABD hükümetinin yaptıklarını sorgulamaya, özellikle Ortadoğu meseleleri ile ilgilenmeye başlamıştı.” Rachel’ın diğer halklara ve Ortadoğu’ya dair bilgisi ve merakı gün geçtikçe artıyordu. Üniversite arkadaşları ile birlikte ABD’nin Ortadoğu’daki askerî operasyonları hakkında yaşadıkları kentteki insanları bilinçlendirmeye çalışıyorlar, bunun için çeşitli aktiviteler düzenliyorlardı. Aynı dönemde Rachel Filistin’de olup bitenle de yakından ilgileniyordu.
Rachel Gazze’deki aktivist arkadaşları ile yazışıyor, orada olup bitenleri yakından takip ediyordu. Gazze’de olması gerektiğini düşündü, olanları anlamak için bizzat kendisi yaşamalı ve görmeliydi. “Geliyorum.” dedi, Gazze’deki arkadaşlarına yazdığı mailde ve zaman kaybetmeden yola koyuldu.
İsrail’in propaganda makinesi onu daha Tel Aviv Havaalanı’nda karşıladı. Eline bir kitapçık tutuşturuldu hemen: “Trafik kazalarında ölen kişilerin sayısı savaşlarda ölenlerin sayısından daha fazla!” Rachel öyle olmadığını biliyordu. Nitekim Gazze’yi yaşayacaktı…
Önce Kudüs’te, Batı Şeria’da bulundu. Kudüs’te insan hakları atölyelerinde çalışırken fonda her zaman İsrail askerlerinin açtığı ateş sonucu yaralanmış Filistinlileri taşıyan ambulansların siren seslerini duyuyordu. İsrail yerleşimlerini, Batı Şeria’daki duvar inşaatını, işgal topraklarında ikinci sınıf insan muamelesi gören Filistinlileri; işgalin toplumsal, ekonomik, siyasi boyutunu bizzat gördü. Gördüklerine inanamıyordu. Gördükleri duyduklarını pekiştiriyordu evet ama bunlar gerçek olmamalıydı! Ailesine yazdığı maillerde “Yüzlerce kitap okusaydım, konferanslara katılsaydım, belgeseller izleseydim burada gerçekte neler olduğunu anlayamazdım.” diyordu.
Rachel tanık olduğu gerçeklerin herkes tarafından bilmesi gerektiğini düşünüyordu. Bunun için Olympia’daki tanıdıklarına mailler yazmaya, yaşadıklarını anlatmaya başladı. Olympia’daki öğretmen ve öğrenci grupları ona Gazze’deki çocuklarla mektup arkadaşlığı kurmayı teklif etmişlerdi. Buna sıcak bakıyordu Rachel ama ona göre bu, dayanışma yolunda ufacık bir adımdı, yapılması gereken daha çok şey vardı.
Bir yandan aktivistlere mailler yazarak Filistin’de yaşananlardan onları haberdar etmeye çalışıyor, diğer yandan Filistin’deki aktivist arkadaşları ile eylemler planlıyordu. Basın açıklamaları ve protestolar düzenleyerek yaşanan ihlallerin dünya gündeminde yer bulması için çaba sarf ediyorlardı. Rachel Filistin’de yaklaşık üç ay kaldı. Gazze’de Refah bölgesinde su kuyularının tahribatını ve ev yıkımlarını engellemek için yapılan eylemlere katıldı.
Filistinlilerle dost olmuştu Rachel. Çocuklara İngilizce öğretiyor, o da çocuklardan Arapça öğreniyordu. Cindy’nin biricik kızı Rachel yine çocukları düşünüyordu: “Buradaki çocukların evlerinin duvarlarında bomba delikleri var. İşgalci bir ordunun gözetleme kuleleri ve duvarları altında yaşıyorlar. Eminim ki buradaki en küçük çocuk bile dünyanın diğer yerlerinde hayatın bu şekilde yaşanmadığının farkında.”
Bir gün, “Refah’tayım ama güvende hissediyorum.” diyordu babasına; annesine yazdığı başka bir mailde “Yanlarında kaldığım ailenin evine dün bir bomba isabet etti. Tam çay servisine hazırlandığım ve iki küçük bebekle oynadığım sırada evin tüm camları aşağı indi.” diyordu. Rachel Filistin’i, Gazze’yi tüm gerçekliği ile yaşıyordu.
Maillerinde “Geri dönersem rahat edemem. Burada tüm bu yaşananları gördükten sonra bir şeyler yapmam lazım. Olympia’ya gelecek, kişisel işlerimi halledecek, burada olanları orada anlatacağım evet ama en kısa zamanda tekrar dönmeliyim.” diyordu.
27 Şubat’ta annesine şu satırları yazıyordu:
“Anneciğim, seni seviyorum, seni çok özledim. Kötü rüyalar görüyorum, evimizin dışında tanklar ve buldozerler görüyorum.”
Tanklar ve buldozerler vardı Rachel’ın evinde. Rachel, Filistin olmuştu çünkü. Bu rüyayı görüşünden 19 gün sonra Refah’ta sınır bölgesinde bir İsrail buldozerinin önündeydi Rachel. Filistinli bir ailenin evini yıkmak isteyen buldozerin önüne geçti, bedenini siper etti. “Ben insan hakları aktivistiyim. ABD vatandaşıyım. Durun!” diyordu. Ancak buldozer durmadı…
Rachel 16 Mart 2003’te 23 yaşında iken İsrail tarafından katledildi. Gazze’de, “Umursadığım için buradayım” dediği topraklarda gözlerini kapadı. İsrail bir sivili daha gaddarca öldürmüştü. Dünyanın dört bir yanında Rachel’ın hikâyesi anlatılıyor; Rachel’ın sesi Filistin için, adalet için yankılanıyor…