"Pazar günüydü. Ninemle dışarıda oturuyorduk, deprem olunca geçmesini bekleyip içeri girdik. Sıradan bir deprem sandık. Herkes bağırmaya başlayınca yeniden dışarı çıktık. İnsanlar “Su geliyor.” diye bağırıyordu fakat aramızda koca bir dağ vardı. Önce inanmak istemedik ama herkes dağa koşunca annem kardeşimi alıp koşmaya başladı. Sonra ağabeyim ve diğer kardeşim de evden kaçtı. Ninem koşamadığı için yalnız gitmemi istedi fakat ben gitmek istemedim. O sırada sokaktan Kur’an öğretmenim geçiyordu. Ninem ona “Lütfen torunumu da götür.” deyince öğretmenim elimden tutup koşmam için beni ikna etmeye çalıştı.
Yaşadığım şehir tsunamiden en çok etkilenen yerdi. Deniz, o kocaman dağın üzerinden geçip geliyordu. Suyun geldiğini görüyordum. Korkmaya başladım, koşmazsam ne olacağım diye düşünüyordum. Sonra ninemi bırakarak koşmaya başladım, ama hep arkama baktığım için çok yavaş ilerliyordum.
Dağa doğru tırmanmak için hızlandığımda son bir umutla, belki ninem de gelir diye arkaya baktım. Tam o sırada tsunaminin dalgaları evimize çarptı. Evi yerle bir eden su bana ulaşınca kurtulamadım. Birdenbire suyun içinde kaldım. Ağaçlara çarpıp duruyordum. O andan sonra gözlerimi hiç açamadım, çünkü su simsiyahtı ve çok yüksekti, beni sürüklemeye başladı.
Ben de o anda “Allah’ım eğer burada ölürsem sadece rızanı, cenneti istiyorum” diye dua ettim. Biraz da tedirginlik vardı çünkü ben küçükken çok yaramazdım, annemin söylediklerini hiç dinlemiyordum, yaramazlıklarım aklıma gelince biraz korktum.
Su benim bulunduğum yerden çekildi ve kendimi tepenin yamaçlarında buldum. Etrafıma baktığımda evden benden önce çıkan kardeşimi gördüm, tepenin daha yukarısında bir yerdeydi. Bana, koş koş diye bağırıyordu. Kurtulmuştuk işte, neden tekrar koşmam gerektiğini anlamadım. Arkama baktığımda daha büyük bir dalganın geldiğini gördüm. Biraz daha tırmandım ama artık parmaklıklar vardı. Küçük kardeşimi parmaklıkların arasından soktum. Çok küçük olduğu için geçti, ama ben diğer tarafa geçemedim. Parmaklıklara bakıp buradan nasıl atlayacağım diye düşündüm. Sonra dalgalara baktığımda, içimden, burada kalırsam ölürüm ama parmaklıklardan atlarsam yaralanırım diye düşündüm. Parmaklıklara tırmandım ve atlarken yaralandım. Sonra zorlukla tepeye tırmandım ve ağabeyimin yanına gittim. Annemi sorduğumda “Bilmiyorum” dedi. Nasıl olur, kardeşim annemin kucağındaydı, dedim. O da, kardeşimi kucağından alıp buraya doğru koştum, annem de yoldadır, dedi. Ama annem gelmedi. Annem hiç bir zaman gelmeyecekti...
Sonra su tamamen çekildi. Bir süre sonra babamın iş arkadaşları geldi. Babamın nerede olduğunu sorduğumuzda “Biz dağa kaçarken baban sizleri kurtarmak için eve doğru koştu.” dediler. Su gittikten sonra ağabeyim annemi, babamı ve ninemi bulmak için aşağıya indi. Zaten tsunamiden sonra bütün cenazeler toprağın üstündeydi. Fakat hiçbirini bulamadık. O gün yemeksiz, susuz orada kaldık.
İki gün sonra başka bir yere, tsunaminin olmadığı yerde yaşayan akrabalarımızın yanına gitmeye karar verdik. Çok uzaktı ve biz yürüyerek gidiyorduk. Bir yandan da gözlerimiz anne ve babamızın bedenini arıyordu. Sonra kuzenimin evine ulaştık, fakat yiyecek ve içecek yokluğundan uzun kalamadık. Birkaç gün sonra halamın evine gittik.
Ben o zamanlar altıncı sınıftaydım. Halamın köyünde okula gitmeye başladım. İHH’nın Açe’de yeni açılmış olan yetimhanesinde bir akrabam vardı, halama bu yetimhaneden bahsetti. Halam da beni, kızlara özel bir yer olduğu için bu yetimhaneye gönderdi. Yetimhanede benden başka çocuk yoktu, yetimhanenin ilk yetimi bendim. Sonradan gelen yetimlerle tanıştık ve çok güzel bir hayatımız oldu. İşte benim yetimhane hikayem böyle başladı."
Vildan mecburen geldiği yetimhanede ilk ve ortaöğretimi bitirip Türkiye’de üniversite okumaya hak kazandı. Başarılı bir öğrenci olan Vildan kendisine 14 yıl önce uzatılan bir el sayesinde üniversite mezunu oldu.