İHH İnsani Yardım Vakfı
0
Bağış Yap
Takip Et
TR
TRY
Kapat
  • Biz kimiz
  • Ne yapıyoruz
  • Ne yapabilirsiniz
  • Oturum aç
Ah Kırım’ım, vah Kırım’ım!
Kurban 13.02.2013

Faruk Çakır, Kurban 2010

Kırım, Karadeniz’in kuzeyinde (Sinop’un karşısı da diyebiliriz) Azak Denizi’nin güneyinde bir yarımada. Kırım, ayrı bir devlet değil; Ukrayna’ya bağlı “özerk bir cumhuriyet”. Kırımlılara göre bu özerklik kâğıt üstünde kalan bir durum. Onlara göre her tartışmada Ukrayna’nın, hatta Rusya’nın dediği oluyor. Elbette nüfus yapısındaki dengesizliğin burada büyük tesiri var. Kırım’da resmi rakamlara göre 250 bin, Kırımlılara göre ise 350 bin civarında Müslüman Kırım Tatarı yaşıyor. 48 milyonluk Ukrayna ve 2,5 milyon civarındaki Kırım bölge nüfusu içinde bu rakamın çok düşük olduğunu ifade etmeye her halde ihtiyaç yok.

Kırım, öz vatan

Kırım, Tatarların öz vatanı ama çoğu, yıllar önce bu diyarlardan sürülmüş ve ancak Sovyetlerin dağılmasından sonra yavaş yavaş öz vatanlarına dönmeye başlamışlar.

Başta Bahçesaray olmak üzere Akmescid ve diğer illerde camiler var ve Müslümanlar inançlarının gereğini yerine getirebiliyorlar.

Mimar Sinan imzalı cami

Kurban Bayramını “Gözlev” (Tatarcası: Kezlev) şehrinde “Mimar Sinan”ın yaptığı “Cuma Han Camisi”nde kıldık. Caminin genç imamı Türkçe olarak vaaz verdi. Türkiye Türkçesine çok yakın, herkesin anlayabileceği şekilde Kurban Bayramının Müslümanlar için önemli olduğu ve imkânı olan zengin Müslümanların mutlaka kurban kesmesi gerektiği anlatıldı.

Bayram namazı ve okunan hutbeden sonra cami içinde bayramlaşma yapıldı. Türkiye’de görmediğimiz bir geleneğe de şahit olduk. Küçükler büyüklerin elini öperken, büyükler de elini önce kabinin üstüne götürüp, sonra dudaklarına ve en sonunda da alnına götürüyordu. Mihmandarımızın verdiği bilgiye göre, bu adet; sevgi ve muhabbet gösterisiymiş.

Yaşlıların dilinde hep dua var

Kırım’da dikkatimizi çeken başka bir nokta ise, nispeten daha yaşlı olanların Türkçe’yi daha iyi konuşmasıydı. Cami içinde ve bahçesinde tanıştığımız, sohbet ettiğimiz amcalara Türkiye’den geldiğimizi ifade edince, bizim şahsımızda bütün Müslümanlara ve bilhassa Türkiye’de yaşayanlara dua ettiler. Aynı zamanda “Türkiye bizi unutmasın” temennisini de dile getirdiler.

Kurbanlar dualarla kesildi

Türkiye’deki hayırseverlerin bağışlarını Kırımlı Müslümanlara ulaştıran İHH, bayramın 1. günü Razdolnoye şehri, Novoselskoye Köyünde “Nusret Ağa”nın tesislerinde kurbanları kestirdi. Tekbir ve dualarla kesilen kurbanlar, daha sonra Kırım ve Ukrayna’nın diğer şehirlerinden gelenlere teslim edildi. Mesela, 900 km uzaklıktaki Kiev’e bile kurban eti ulaştırıldı. Kurban etlerini kesim yerinden alanlar, bulundukları köy ve mahallelerdeki muhtaçlara dağıttı.

Herkesin dilinde sürgün var

Kırım’da yaşayan ve 1944’deki ‘sürgün’ü yaşayanlar her fırsatta o günlerde çekilen sıkıntıları anlatıyor. Şefika Nine, 1944 sürgününü yaşayanlardan biri. 6 yaşındayken ailesiyle birlikte sürgüne gönderilmiş. Diyor ki, “Yemeğimiz ısınıyordu ve onu yemeye bile fırsat vermediler. Hepimizi trenlere doldurdular ve Özbekistan’a sürdüler.”

Kırımlıların yarısı gemilere bindirilip deniz ortasında batırılmışlar. Yarısı da tren vagonlarında açlık ve susuzluktan ölmüş. Tren deyince bugünkü trenler akla gelmesin diyor Şefika Nine, “Hayvan vagonlarına doldurulduk!”. Şefika Nine ve ailesi 1991 yılında yeniden Kırım’a dönmüşler.

Herkes bir “tuğla/taş” getirsin!

Akmescid’de (Simferopol) küçük camiler var ve bunlar bilhassa Cuma ve bayram namazlarında ihtiyacı karşılamıyor. Kırımlı Müslümanlar buna çare olması için bir araziyi alıp cami yapmak istemişler. Bu talep devlet tarafından engellenmek istenmiş. Bunun üzerine bütün Müslüman Tatarlar bir araya gelip yürüyüş yapmışlar ve cami yapmak için kampanya başlatmışlar. Kampanyada “Her Müslüman bu arsaya bir taş/tuğla getirsin” diye çağrı yapılmış ve neticede binlerce taş ve tuğla” toplanmış. Şu anda duvar gibi yığılan bu taş ve tuğlalar yakın zamanda yapılması planlanan caminin inşaatında kullanılacak. Kırım Tatarlarının bu cesareti ve kararlığı Ukrayna ve Rusya’ya her konuda geri adım attıracak seviyede.

TİKA çalışıyor

Bakanlar Kurulu’nun 24 Ocak 1992 tarihli kararıyla Dışişleri Bakanlığı’na bağlı bir teşkilat olarak kurulan TİKA, (Türk İşbirliği ve Kalkında İdaresi Başkanlığı) 28 Mayıs 1999 tarihinde Başbakanlığa bağlanmış. TİKA, Kırım da dahil olmak üzere 22 ayrı ülke ve bölgede faaliyet gösteriyor. TİKA Başkanlığı’nın, “Kırım Özerk Cumhuriyeti Eğitim Altyapısı’na Katkı Projesi” kapsamında tamirat ve tadilat işlerini tamamladığı üç okul ile UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne kazandırılması hedeflenen “Zincirli Medrese ve Hacı Giray Türbesi Restorasyonu”nun temeli 2006 yılında atılmış. Ziyaretimiz esnasında “Zincirli Medrese ve Hacı Giray Türbesi”ni görme imkânı bulduk. Buradaki çalışmalar büyük ölçüde tamamlanmış ama yine de çalışmalar devam ediyor. Türbe girişinde asılan tebelada çalışmalarla ilgili bilgi de veriliyor.

Sen sahip çıkarsan senin olur

Agusta şehrindeki Körbek Köyünde (Rusça: İzabelna) ikamet eden Recep ve Enver Recepoğlu kardeşlerin evini de ziyaret ettik. Recep Recepoğlu daha önce ziyaret maksadıyla Türkiye’ye de gelmiş. Köyde 2.5 dönüm arazisi var ve 200 koyun besliyor. Ancak koyunların çoğu başkasının... Bir bakıma emanet olarak almış ve çobanlık yaparak geçimini temin ediyor.

Ama maşallah, Recep beydeki azmi, gayreti ve kararlılığı görmek lazım. Bir bakıma taştan ekmeğini çıkarıyor. Evine gittiğimizde 1944 sürgününe şahitlik eden annesi de oradaydı. Sürgüne şahitlik edenlerin o kadar çok anlatacakları var ki... Sürgünün şahitleri hâlâ hayatta, ama her geçen gün sayıları azalıyor.

Recep bey, bizi köyün üst tarafına götürerek etrafı gezdirdi. Göz alabildiğine lavanta ve gül fidanları var. Israrla, “Bu işten anlayan işadamları gelsin. Bu lavantaların yağını işleyelim...” diyor. İHH Yönetim Kurulu Üyesi Veysel Başar da lavantalardan bir tutam örnek alıyor ve “Türkiye’ye gidince bu işten anlayan işadamlarıyla konuşma” sözü veriyor.

Bu arada, “Peki bu araziler kimin?” diye soruyoruz. Recep bey biraz da kızarak, “Senin, benim, kimin olacak? Kim sahip çıkarsa onun. Bu araziler, Kırım bizim öz vatanımız. Bizim elimizden almışlardı, şimdi bunlara sahip çıkalı” diyor. Meğer, Sovyetler zamanında buralar ekilmiş, ama birlik dağılınca sahipsiz kalmış, bir bakıma bakılmayan bağ, dağ olmuş.

Recep Recepoğlu, iki küçük oğlunu okula göndermediğini de söylüyor. “Ne işleri var Darwin okuluna? Ne anlatacaklar ki çocuklarıma? Ben onların eğitini vereceğim, gerekirse yurt dışında okutacağım.” diyor. Çok inançlı, kararlı ve cesur.

Recep bey, Agusta şehrinde daha önce cami olan ama Rus döneminde yıkılan bir caminin arsasını bize gösteriyor ve hamiyetli Müslümanlardan buraya cami yapmasını talep ettiklerini ifade ediyor. İHH Yönetim Kurulu Üyesi Veysel Başer bey de konu ile ilgili belgeleri alıp, bu talebi ilgililere ulaştıracağı sözünü veriyor.