Zeliha Sağlam
Güney Afrika Cumhuriyeti, Afrika’nın en güneyinde yer alan kıtanın en zengin ülkesi. Ülke güneyde Atlas Okyanusu ve Hint Okyanusu ile çevrili. 2012 tahminlerine göre nüfusu 48.810.427. Kaaprovinsie (Ümit Burnu), Natal, Transvaal ve Orange adlarında dört büyük eyaletten oluşan ülkenin başkenti Cape Town; diğer önemli şehirleri ise Johannesburg, Durban ve Port Elizabeth.
Dört mevsimin yaşandığı Güney Afrika’da nüfus da iklim gibi rengârenk: beyazlar, siyahiler, “renkli” denilen melezler ve Asyalılar. Beyazlar İngilizlerle Afrikaaner denilen Felemenk, Fransız veya Alman kökenlilerden, siyahilar çoğunlukla Bantu, Boşiman ve Hotantolardan, melezler Hintli, Malay, Arap ve siyahi kökenlilerin karışımından ve Asyalılar da Hint asıllılardan meydana geliyor. Ülkenin resmî dilleri İngilizce ile Güney Afrika Felemenkçesi olan Afrikaaner. Kırsal kesimlerde yerel diller konuşuluyor. Nüfusun büyük çoğunluğunu Hristiyanlar, geri kalanını animistler ve şehirlerde azınlık olarak yaşayan Müslüman, Hindu ve Yahudiler oluşturuyor. Farklı ırkların, renklerin birlikte yaşaması sebebiyle bu ülkede yaşayanlara gökkuşağı milleti (rainbow nation) deniyor.
Güney Afrika’nın kısa tarihi
15. yüzyılda Portekizlilerin Ümit Burnu’nu ve Table Körfezi’ni keşfetmelerinden sonra Güney Afrika sahilleri denizcilerin su ve erzak temini için karaya çıktıkları bir yer olmuş. 1657’de Hollandalıların burada küçük bir koloni idaresi kurması üzerine bölgede yaşayan yerlilerin bir kısmı iç kesimlere çekilmiş. Hollandalılar zamanla yerlilerle Güneydoğu Asya’daki kolonilerinden getirdikleri Malayları çiftliklerinde köle olarak çalıştırmaya başlamış, renkliler denilen melez ırk bu şekilde oluşmuş. Hollanda, Almanya, İngiltere ile Fransa’dan yeni göçmen gruplarının gelmesiyle bu karışımdan bir de Felemenk lehçesini konuşan Afrikaaner ırkı ortaya çıkmış.
İngilizlerle Hollandalılar arasında birkaç defa el değiştiren ülke, 1814’teki Paris Antlaşması ile Cape adıyla resmen bir İngiliz kolonisi olarak tanınmış. Boerler (Hollanda asıllı olanlar) İngiliz yönetiminden ayrılarak “büyük göç”le kuzeye yönelmişler ve burada yaşayan Zuluları topraklarından sürüp Natai, Transvaal ve Orange adında bağımsız bir cumhuriyet kurmuşlar. Yerli, melez ve Asyalılara yönelik tam bir ırkçı politika takip eden Boer devleti, ülkede elmas ve altın bulunmasıyla bölgede hak iddia eden İngiltere ile anlaşmazlıklar yaşamış. 1910 yılında İngiliz eyaletleriyle (Cape ve Natal) iki Boer eyaleti ortaklaşa hazırladıkları bir anayasayı yürürlüğe koyarak İngiltere’ye bağlı Güney Afrika Birliği Devleti’ni kurmuş. 1926’da İngiltere’nin denetiminden çıkan ülkede ırkçı politikalar uygulanmaya başlamış. 1948’de iktidara gelen ve aşırı ırkçı görüşleri savunan D. F. Malan, ırk ayırımı (apartheid) politikasını geliştirmek üzere kanunlar çıkarmış. Beyazlarla beyaz olmayanlar (Siyahiler, melezler, Asyalılar) arasındaki evlilikler yasaklamış ve okullardan iş yerlerine, trenlerden sinema salonlarına kadar her yerde bu kanunlar sistemli bir şekilde uygulanmış. Apartheid uygulaması ülkedeki melez ve siyahiler tarafından sert bir muhalefetle karşılaşmış. Siyahların kurduğu Güney Afrika Ulusal Kongresi (African National Congress of South Africa/ANC) adlı teşkilat, Müslüman azınlıkların da güçlü desteğiyle kanunları boykot kararı almış. Hareket kanlı bir şekilde bastırılarak teşkilat yasa dışı ilan edilmiş ve liderleri hapse atılmış. Ancak ülkedeki ırk ayırımcılığına karşı protesto hareketleri beyaz öğrencilerin ve din adamlarının da desteğiyle tüm ülkeyi sararak tam bir ayaklanmaya dönüşmüş.
Temmuz 1985’te hükümetin sıkıyönetim ilan etmesi üzerine Batılı ülkelerin çoğu Güney Afrika Cumhuriyeti’ne ekonomik yaptırım uygulamış, 1990’da seçilen cumhurbaşkanı F. W. de Klerk, siyahlara oy hakkı tanınacağını ve azınlıkların korunacağını açıklayarak Güney Afrika Ulusal Kongresi’ni yasallaştırıp ünlü siyahi lider Nelson Mandela’yı serbest bırakmış. 30 Haziran 1991’de ırkçı politikanın kaldırılacağı resmen açıklanmış, 1994’te yapılan seçimlerde Güney Afrika Ulusal Kongresi çoğunluğu elde etmiş. Böylece ülkede beyaz azınlığın 342 yıllık iktidarı ardından Nelson Mandela başkanlığında ilk defa siyah ve beyazlardan oluşan bir hükümet kurulmuş.
Güney Afrika’da Müslümanlar
Ülkedeki Müslümanların atalarını, 1654’ten itibaren Hollanda’nın Uzakdoğu sömürgelerinden köle olarak getirilen yerlilerle mahkûm edilmiş veya siyasi sürgün yemiş Müslümanlar oluşturuyor. 19. yüzyılda Osmanlı Devleti Cape Müslümanlarının dinî eğitimlerine yardımcı olmak üzere buraya Ebubekir Efendi adında bir âlimi göndermiş. Şehirde açılan Mekteb-i Osmânî’nin masrafları Osmanlı tarafından karşılanmış. Ebubekir Efendi’nin gayretiyle kız çocukları için de ayrı bir okul açılmış.
1860’lardan sonra Güney Afrika’da İslamiyet’in gelişmesi Hintli Müslümanların buraya gelişiyle yeni bir döneme girmiş. İngiliz koloni yönetiminin Hindistan’dan getirdiği anlaşmalı işçiler arasında Müslümanlar da bulunuyormuş. Hint kökenli Müslümanlar zamanla zenginleşerek birçok şehre dağılmış. Zengibar’dan sayıları birkaç yüzü bulan Müslümanların Durban şehrine gelip yerleşmesiyle 1875’te farklı ülkelerden gelen Müslümanların birlikteliği başlamış. Melez Müslümanlar genellikle Cape Town’da, Asyalılar ise daha yağun olarak Johannesburg ve Durban’da yaşıyor. Ülkede Afrika kökenli Müslüman ve çok az sayıda beyaz Müslüman da yaşıyor.
Özellikle Cape Müslümanları 1948’den sonra şiddetlenen ırkçılığa karşı büyük bir mücadele ortaya koymuş. 1960’ta hükümetin çıkardığı kanunla Müslümanların büyük bir bölümü yerlerinden sürülmüş, merkez hâline getirdikleri camilerinden uzaklaştırılmış. Müslümanlar bu yıllarda Cape Town’da çeşitli grupların bir çatı altında toplandığı The Cali of Islam adlı cemiyeti kurmuş. Bu cemiyetin başkanı İmam Abdullah Hârûn tarafından organize edilen protesto mitingleri ve yayımlanan bildiriler, Müslüman cemaatin ülkedeki baskılara olan tepkisini göstermiş. İmam Abdullah Hârûn, hükümetin kararlarına muhalefet ettiği için 1969’da tutuklanmış ve hapiste esrarengiz bir şekilde ölmüş.
Çok zor zamanlar yaşayan Güney Afrikalı Müslümanlar faaliyetlerini basın ve yayın dünyasına da yaymış. Dünyanın dört bir tarafından haber alan ve bilgi paylaşan Müslümanlar bulundukları çevrede, yaşadıkları topluma özgü bir İslam anlayışı oluşturmuş.
Güney Afrika’da İHH’yı anlattık
On günlük Güney Afrika ziyaretimiz sırasında bize partnerimiz Muslim Judicial Council ve Imdaat Foundation’ın mütevazı üyeleri eşlik etti. Sadece Cape Town’da 160’ın üzerinde camide etkin olarak çalışmalar yapan, helal ürünler için sertifika veren, çocuklar için okul ve merkezler açan ve güzel bir gelecek için çalışmalar yapan iki organizasyonun temsilcileri ve gönüllüleri ile sabahlı akşamlı zaman geçirdik. İHH İnsani Yardım Vakfı’nın Suriyeli mültecilere yönelik yaptığı yardım faaliyetlerini, yetim çalışmalarını, 135 ülkede yürüttüğü insani yardım çalışmalarını, 20’nin üzerinde salon programı ile üniversite ve okullarda gerçekleştirilen seminerlerde, radyo programında binlerce Güney Afrikalıya anlattık. İHH Uluslararası Kurumsal İlişkiler Koordinatörü Nalan Dal’ın yaptığı sunumlar etkili oldu ve İHH çalışmalarına Güney Afrika Müslümanlarından da destek geldi.
Cape Town’da bizi karşılayan mihmandarlarımızın ataları ya Malezya ve Endonezya ya da Hindistan ve Pakistan’dan gelmiş. Tanıştığımız birçok kişi benim sülalemde Hollandalı da, Malay da, Hintli de var, diyordu. Hepsi asimile olmuş, soy isimleri değiştirilerek Hollandalı veya İngiliz soy ismi almak zorunda bırakılmış. İsimleri İhsan soy isimleri Hendricks olan Müslümanlar yaşıyor Güney Afrika’da. 49 milyon Güney Afrikalının sadece %2’sinin Müslüman olduğu söyleniyor.
Buradaki Müslümanlar heyecanlı, aktif ve naif insanlar... Yemek kültürleri pek değişmemiş. Lezzetli pilavları, körili tavukları, mercimekten yapma köfteleri var, deniz ürünleri sofrada olmazsa olmazları. Sokakların hepsi birbirine benziyor. Müslümanların yaşadığı bölgelerde villa tarzı çift katlı evler sağlı sollu birbirini izliyor ve sokaklar temiz. Güvenlik sorununun had safhada olduğu Güney Afrika’da evlere ya elektrik telleriyle korunan otomatik sürgülü bir kapıdan ya da üzerinde birçok kilidi olan iki kat demir kapıdan geçerek girilebiliyor. Her evin girişinde güvenlik kameraları var.
Cape Town’da Table Mountain’ın tam karşısına düşen Bo Kaap bölgesi Müslümanların çoğunlukta olduğu, her evin farklı, cıvıl cıvıl bir renge boyandığı, neşeli ve sevgi dolu insanların yaşadığı bir bölge. Burada düzenlenen toplantılarda birbirinden renkli kardeşlerimizle bir araya geldik. İHH’nın Suriye mültecilerine yaptığı yardımları anlattığımız bu programlar sonrasında organizatörler Suriyeli mülteciler için bir açık artırma düzenleyerek elde ettikleri geliri İHH’ya bağışladılar. Cape Town’un en iyi üniversitelerinden The University of the Western Cape’te de İHH faaliyetlerinin anlatıldığı bir program gerçekleştirildi.
28 Ocak Pazar günü Cape Town’da Kutlu Doğum Haftası sebebiyle üç saat boyunca renkli görüntülere sahne olan bir program düzenlendi. Büyük bir alanda kadın, erkek, yaşlı, çocuk binlerce kişinin izlediği programa Hristiyan asıllı Güney Afrika Cumhurbaşkanı Yardımcısı Kgalema Motlanthe ve Cape Town Belediye Başkanı Helen Zille de katılarak barış, esenlik, birlik, beraberlik mesajları veren birer konuşma yaptılar. Programda Nalan Dal da kısa bir konuşma yaparak İslam coğrafyasındaki gelişmeleri anlattı.
Bir başka gün Estcort bölgesinde yardım için gittiğimiz bir köyde İmdat Vakfı’nın destekleriyle ayakta duran bir anaokulunu ziyaret ettik; yöneticisi Güney Afrikalı Hristiyan bir kadın. Bizi görünce şaşkınlığını gizleyemedi, durup durup teşekkür etmek için ellerimize sarıldı. Çocukları heyecanla sınıfa çağırıp oyunlar oynattı, tekerlemeler söyletti, İngilizce olarak günler ve haftaları tekrarlattı. Bir Zulu köyü, Zululu bir kadın, Hristiyan ve çocuklara İngilizce öğretiyor... Anaokulundan sonra aynı köyde kerpiçten derme çatma bir kulübeye gittik. Her ne kadar içinde yaşayan beş kardeş buraya ev dese de burası üstü kapalı, yıkılmak üzere olan bir baraka. Babalarını alkolden, annelerini ise HIV’den kaybetmişler. Kulübede yemek için ekmek kırıntısı bile yoktu. Anne babanın olmadığı bu tür aileler burada “çocuk aileler” olarak adlandırılıyor. Tecavüz ve soygunun çok yaygın olduğunu öğrendiğimiz köydeki çocuk ailelerin sayısı oldukça fazla.
Güney Afrika’ya olan yolculuğumuz boyunca Ortadoğu’ya kilometrelerce mesafede fakat bütün olaylar yanı başlarında yaşanıyormuş gibi gelişmeleri yakından takip eden Güney Afrikalı kardeşlerimizin İHH’nın çalışmalarına olan ilgilerine ve yapılan çalışmalara destek olmak için gösterdikleri gayrete tanık olduk…Ve bir kez daha ne kadar büyük bir aile olduğumuzu anladık…