İHH İnsani Yardım Vakfı
0
Bağış Yap
Takip Et
TR
TRY
Kapat
  • Biz kimiz
  • Ne yapıyoruz
  • Ne yapabilirsiniz
  • Oturum aç
Filistin’i kalbinde taşıyan kadın
Serdar Gürçay 15.06.2024

“9 yaşındaydım. Köyümüz bombalanınca evi terk etmek zorunda kaldık. Küçük bir çantaya birkaç parça elbise sıkıştırıp evden çıktık. Ailemle orada ayrıldık. Ben, teyzem ve 7 aylık kardeşimle beraber Lübnan sınırına yürüdüm.”

.          .          .

Duvar boyası rutubetten dökülmüş, loş ışıklı bir odada Filistinli Zekiye teyzeyi can kulağıyla dinliyorum. İsrail’in 1948’de Filistin’i işgal ettiği günleri, göç ederken ve sonrasında yaşadıklarını anlatıyor. Daha önce birçok Filistinli ile tanıştım ama Nekbe’yi bizzat yaşayan birisiyle tanıştığım için kendimi çok şanslı hissediyorum. Çünkü o günleri yaşayan insanların sayısı giderek azalıyor.

Zekiye teyze anlatmaya devam ediyor: “O gün akşama kadar yürüdük. Hava kararınca bir ağacın altına sığındık ve geceyi orada geçirdik. Ertesi gün Lübnan’ın güneyine ulaştık. Bir süre sonra ailem de gelince ağabeyim Beyrut'a giderek kalacak yer ayarladı. Önce çadıra yerleştik. Birkaç ay sonra küçük bir eve geçtik. Bizim gibi başka Filistinliler de gelince bu kamp kurulmaya başladı.”

Kamplarda yüz binlerce kişi sağlıksız ve güvensiz evlerde yaşıyor.

75 sene geçmesine rağmen Zekiye teyze her şeyi sanki dün yaşanmış gibi anlatıyor. Ülkesinden uzakta doğan Filistinli çocukların büyüklerinden dinlediği gibi, ben de Zekiye teyzeden yaşadıklarını dinliyorum. Kamptaki ilk zamanlarını hatırlıyor musun, diye sorduğumda “Ben Filistin’deki evimi, köyümü dahi hatırlıyorum.” diyor ve çocukluğuna geri dönüyor: “Büyük bir bahçemiz vardı. İncir, zeytin, üzüm ve çeşit çeşit sebze yetiştirirdik. 12 tane ineğimiz, birkaç tane koyunumuz ve tavuğumuz vardı. Peynirimizi kendimiz yapardık, kendi tavuklarımızın yumurtasını yerdik.”

Bilirsiniz, anahtar, Filistinliler için özel bir simge. Hatta 1948’de göç eden bazı aileler, Filistin’deki evinin anahtarını, bir gün geri dönme umuduyla çocuklarına ve torunları emanet eder. Ben de Zekiye teyzeye anahtarını veya başka bir hatırayı saklayıp saklamadığını sordum. “Ne anahtarı! Öyle aceleyle çıkmak zorunda kaldık ki pişirdiğimiz ekmeği dahi fırının içinde unuttuk.” dedi.

Eve ilk girdiğimizde, Zekiye teyze televizyonda Filistinle ilgili haberleri izliyordu. Olup bitenleri sürekli takip ediyor. Dünyanın her yerinde insanların Filistin için eylemler yaptığını söylediğimde “Evet ben de takip ediyorum. İnsanların bizi savunması ve yalnız bırakmaması beni çok mutlu ediyor. Haberleri her gördüğümde ağlıyorum. İnşallah bir gün geri döneceğiz.” diyor.

Yarım saatlik dolu dolu bir sohbetin ardından müsaade aldık. Tam veda ederken elektrikler gitti ve oda karanlığa büründü. Zekiye teyze pek şaşırmadı. Çünkü bu durum Filistin kamplarında çok normal. Elektrik ve su tesisatı çarpık inşa edilmiş. Zaten dar olan sokaklardan geçen su boruları, elektrik ve telefon kabloları yüzünden gökyüzü görünmüyor. Filistinli mülteciler burada bir ömür geçiriyor.

Nüfus arttıkça genişleyen ve açık alana ina edilen elektrik, su ve telefon tesisatı özellikle yağmurlu havalarda büyük risk oluşturuyor.

Zekiye teyze yanımdaki fotoğraf makinesini görünce bir hatırasını daha anlattı: “Bir gün Amerikalı gazeteciler benimle röportaj yapmaya geldi. Ellerindeki kamerayı çekip aldım ve geri vermedim. ‘Bu artık benim!’ dedim. Şaşırdılar ve itiraz ettiler. Ben de onlara ‘İşte İsrail de bize aynen böyle yapıyor. Bizim olanı zorla alıp el koyuyor, dedim."

Bu, ülkesini terk edip mülteci olarak yaşamak zorunda kalan insanlardan sadece birinin hikayesi. Zekiye teyze gibi binlerce kişi, evini tekrar göremeden vefat etti. İsrail, 1948’de, Zekiye teyzenin hikayesi gibi yüz binlerce hikaye üzerine kuruldu.

Filistinlilere Destek Ol