KURAKLIK yazıp 3072’ye SMS göndererek 5 TL bağış yapabilirsiniz.
2. Dünya Savaşı’ndan sonra Sudan’ın ve Batı’nın (özellikle İngiltere ve ABD) gündemini meşgul etmeye başlayan Güney Sudan meselesi, uzun bir mücadelenin ardından 2011 yılında ayrışma ile sona ermişti. Güney Sudan’ın bağımsızlık kazanması elbette en başta Sudan’ı ve sonra komşusu durumundaki diğer bölge ülkelerini de etkiledi. Etnik ve dinsel ayrımın öne çıktığı Güney Sudan meselesi uluslararası basının algısında İslam ve Hristiyanlık arasında kutuplaşan bir mücadeleye dönüştürüldü. Ve 2011 halk referandumu ile ortaya çıkan sonuç özellikle Batılı ülkeleri oldukça memnun etti. Güney Sudan’ın Sudan’dan ayrılması bir demokrasi zaferi, bağımsızlık mücadelesi ve kendi kendini yönetme özgürlüğü olarak değerlendirildi. Uluslararası basında küresel aktörlerin yakından müdahil oldukları bu ayrılma süreci ülke için müreffeh bir hayata yeni bir başlangıç olarak tasvir edildi; Güney Sudanlılara yapay umutlar aşılandı.
Bağımsızlık sonrası yaşanan gelişmeler ise olayların beklendiği gibi gelişmediğini kısa sürede gösterdi. Çiçeği burnunda ülkenin sakinleri bu sefer de kendi aralarında iktidar mücadelesine girişti. Güney Sudan 2013 yılından bu yana iç savaş sarmalı içerisinde bulunuyor. 300 binden fazla insanın hayatını kaybettiği, 1,5 milyondan fazla insanın çevre ülkelere göç ettiği, 2,1 milyon insanın ülke içinde göçmen durumuna düştüğü bu iç savaşta taraflar arasında yapılan müzakere ve anlaşmalar ne yazık ki kalıcı olmuyor.
Çatışma yaşanan bölgelerde insanlar ateş altında kalırken gıda stokları da yetersiz kalıyor. Ülke genelinde %837’e ulaşan enflasyon oranı halkın gıda alım gücünü her geçen gün daha da zayıflatıyor. Hastaneler tam kapasite çalışamazken ilaç ve cerrahi malzeme ihtiyacı bulunuyor.
Büyük bir insani trajedinin yaşandığı ülkede devlet sistemi çökmüş durumda. Güney Sudan’a umut pompalayan kesimler bu trajediye duyarsız kalmaya devam etseler de başta İsrail olmak üzere pek çok silah satıcısı ülke silah sevkiyatına devam ediyor.
BM Güney Sudan İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Yasmin Sooka’nın çizdiği tablo ülkede yaşanan insani trajediyi daha net gözler önüne seriyor. Sooka’ya göre iç göçleri barındıran kamplarda kalan kadınların %70’i polis ya da asker tarafından tecavüze uğramış durumda. Ülkedeki etnik kutuplaşma her kesimin etkilendiği etnik temizliğe yol açarken durumun Ruanda’ya benzemesinden korkuluyor.
2015'te imzalanan barış anlaşması yürürlükte olmasına rağmen iki tarafın da karşılıklı ihlalleri sonucu Afrika’nın bu en genç ülkesindeki çatışmalar hız kesmeden devam ediyor. Dünya gündeminde pek yer bulamasa da ülkede ağır bir insani kriz yaşanıyor, göç hareketleri meydana geliyor.
Acil müdahale gerektiren bu insani kriz maalesef görmezden geliniyor ve Güney Sudan’ın bağımsızlığını koşulsuz destekleyen çevreler derin bir sessizliğe bürünüyor. Irak ve Afganistan’dakine benzer şekilde Batılı güçlerin desteklediği bir başarısız demokrasi operasyonu daha iç savaşla neticeleniyor.
* Bu yazı İNSAMER’in yayımladığı Güney Sudan Kriz Raporu'ndan faydalanılarak hazırlanmıştır.