(Doç. Dr. Zeki Bayraktar / 2013 Yetim Dayanışma Günleri)
İHH gönüllüleri olarak Yetim Dayanışma Günleri kapsamında yaptığımız dört günlük Lübnan ziyareti, İslam coğrafyasında yaşanan temel sorunların tümünü bir aynadan izler gibi bize yansıttı. Lübnan, İslam coğrafyasının şu temel sorunlarını bünyesinde barındıran ve tüm bunların aynı anda gözlemlenebildiği belki de tek ülke:
1. İsrail-Filistin meselesi ve Filistin mülteci kampları
2. Suriye devrimi/iç savaşı ve yansımaları
3. Mezhep kavgaları ve yansımaları
4. İslami dejenerasyon
Genel ve demografik bilgiler
Doğu Akdeniz sahilinde yer alan ve İsrail/Filistin-Suriye-Ürdün ile komşu olan Lübnan’ın nüfusu yaklaşık 4 milyon. Nüfusun yarısı başkent Beyrut’ta yaşıyor. Beyrut, savaş yıllarından kalma bazı binaları hariç, oldukça modern bir şehir görünümünde (İsrail 1982’de 2.000 kişiyi katlettiği Sabra-Şatilla katliamını bu şehirde yapıyor.)
Lübnan nüfusunun yüzde 60’ı Hristiyan, yüzde 40’ı Müslüman. Aslında bu veriler kesin değil. Çünkü ülkede uzun yıllardır nüfus sayımı yapılmamış. Avrupa’ya göçenler nedeniyle Hristiyan nüfusun azalmış olduğu tahmin ediliyor. Ama siyasi dengeler bu varsayım üzerine kurulduğu için yeni bir tespit yapılmamış. Buna göre cumhurbaşkanı Hristiyanlardan, başbakan Sünnilerden, meclis başkanı ise Şiilerden seçiliyor. Aslında merkezî hükümetin yetkileri sembolik nitelikte; çünkü fiili iktidar bölgelere göre mezheplere/gruplara dağıtılmış durumda. Mesela Şiilerin yoğun olduğu yerlerde iktidar Hizbullah’ın elinde. Bu bölgelerdeki sokaklarda Hizbullah polisleri/gözlemcileri ve her tarafta Fadlallah ve Nasrallah’ın boy boy resimleri var. Ülke nüfusunun yüzde 30-35’i (Müslümanların yüzde 60-70’i) Şii, yüzde 30-40’ı Sünni. Üç milletvekili çıkaracak kadar Dürzi ve iki milletvekili çıkaracak kadar da Nusayri nüfus var. Hristiyanlar içinde Maruni ve Falanjist gruplar da yer alıyor. Ayrıca çok az da Yahudi var.
Sonuç itibarı ile ülkede Şii, Sünni, Dürzi, Nusayri, Maruni, Falanjist (Hristiyan), Yahudi vb. birçok din/mezhep/grup var. Sünniler Dürzi ve Nusayrileri, onlar da Sünnileri Müslüman kabul etmiyor. Bu parçalanmış yapı altında birçok siyasi suikast işlenmiş ve onlarca politikacı öldürülmüş. Tabii ki gerçek failler hiçbir zaman bulunamamış. Ülkede yıllarca bu nedenle iç savaşlar yaşanmış. Son yıllarda bu olaylar kısmen durulmuş ise de (son olarak birkaç yıl önce Sünni Başbakan Refik Hariri suikastı yaşanmış) Suriye olayları nedeniyle Sünni-Şii gerilimi yeniden artmış durumda.
1. İsrail-Filistin Meselesi ve Filistin Mülteci kampları
Siyonist İsrail Devleti tarafından vatanlarından sürgün edilen dünya genelindeki Filistinli mülteci sayısı 6 milyon. Bunların 400 bini Lübnan’daki mülteci kamplarında yaşıyor. Bu insanlar, savaş nedeniyle Filistin’den sürgün edilmişler ve vatanlarına geri dönemiyorlar. İltica ettikleri ülkelerde de vatandaş olamıyorlar. Şu anda vatansız (haymatlos) konumundalar. Lübnan’da toplam 12 Filistin mülteci kampı var. Şimdi bu kamplara Suriyeli mülteciler de yerleşmiş. Kamplardaki nüfus 400 binin üstüne çıkmış, ama gerçek sayı tam bilinemiyor. Bir kilometrekarelik alanda 15-20 bin kişi yaşıyor. Hücre gibi odalarda 10-15 kişilik aileler kalıyor. Evler, derme çatma bitişik apartmanlar şeklinde. Karşı apartman ile arada nerede ise hiç mesafe yok. Bazı kamplarda mutfak, tuvalet ve banyolar ortak kullanılıyor. Çocuklar, hiç ağaç görmeden büyüyor. Odaların yüzde 90’ı hiç güneş almıyor. Alt katlardaki evlerin dışa açılan bir pencereleri bile yok. Bodrum katındaki karanlık odalar gibiler. Kampların sınırı genişletilmediğinden 40 yıl önceki alan ne ise şimdiki alan da aynı. Genişleme ve inşaat izni yok. Dikey ve balkon tipi oda eklemeleri yapılarak alan artırılmaya çalışılıyor. Sokaklar ancak bir insanın geçebileceği genişlikte. Çocuklar bu sokaklarda oynuyor. Her taraftan kördüğüm ipler gibi sarkan elektik kabloları yürürken başınıza, elinize değiyor. Bu nedenle cereyana çarpılan ve sakat kalan yüzlerce çocuk/insan varmış. Altyapı yok. İş yok. Çocukların ancak yüzde 15-20’si eğitim alabiliyor. Filistinlilerin çalışma imkânı yok. Çünkü Lübnan’daki çalışma alanlarının yüzde 75-80’i onlara kapalı. Doktor, mühendis vb. bile olsalar çalışma izinleri yok. Filistinli çocuklar çok zeki; hatta Lübnan birincileri birçok kez bu kamplardaki çocuklardan çıkmış. Ancak bir tezat olarak Filistinlilerin eğitim seviyesi arttıkça iş bulma imkânları azalıyor. Çünkü sadece amelelik gibi işlerde çalışma izinleri var. Dışarıdan gelen yardımlar (İHH gibi) bu insanlara küçük bir nefes aldırıyor. Ama kamplarda ailece hapis hayatı yaşayan bu insanlar için sorun sadece beslenme ve sağlık değil. Asıl sorun özgürlük. Burası yarı açık bir cezaevi. Kamplara giriş-çıkış kontrol altında. Bazı durumlarda giriş-çıkışlar da yasaklanıyor. Tüm bu nedenlerle bu insanlar her türlü zorluğa katlandıkları bu kamplarda vatanlarına dönme hayalinden asla vazgeçmiyorlar. Tabiri caizse pes edip Avrupa’ya vb. göç etmiyorlar (mesela Kanada ve Güney Amerika ülkeleri bu insanları kabul ediyor, ama onlar gitmiyorlar).
2. Suriye devrimi/iç savaşı ve yansımaları
Maalesef Şiiler ve Sünniler arasındaki geçmişi eskilere dayanan gerilim, Suriye’deki savaşla birlikte zirveye ulaşmış. Şiiler Esed’i destekliyor. 2006 yılındaki Hizbullah-İsrail savaşında Sünniler Şiileri desteklemiş ve tüm dünya Müslümanlarında Hizbullah’a karşı bir sempati artışı olmuştu. Ama Suriye konusu Şiilerle Sünnilerin arasını yeniden açmış durumda. Küçük bir kıvılcım (maazallah) büyük bir yangına neden olabilir. Mesela ziyaretimiz esnasında şöyle bir olaya şahit olduk: Cuma namazını Şii nüfusun yoğun olduğu (Bekaa Vadisi’ne sınır) Baalbek bölgesindeki Filistin/Suriye mülteci kampında kıldık. Namaz içinde imam ikinci rekâtta Kunut’a durarak isim vermeden “Müslümanları öldürenleri Sen de öldür ya Rabbi” diye dua etti. Selam verilir verilmez Esed’i destekleyen Şiiler bu dua nedeniyle imama tepki göstererek slogan atmaya başladılar. İmama “Madem çok istiyorsun sen git Suriye’ye ve sen savaş orada vb.” yüksek sesle bağırdılar. İHH’nın partner kuruluş temsilcileri “Burası karışacak” diyerek bizi apar topar camiden uzaklaştırdı. Sonradan aldığımız haberlere göre imam, ancak HAMAS taraftarları tarafından çembere alınarak korunabilmiş. Biz ayrıldıktan bir süre sonra da Suriye sınırına yakın olan bu bölgeye Suriye tarafından iki bomba atılmış.
3. Mezhep kavgaları ve yansımaları
Sadece ve sadece siyonist İsrail’in menfaatine olan bu hizipleşmeler Müslümanlar adına çok acı bir durum. İsrail, bu hizipleşmeler sayesinde (gizli veya aşikâr) Lübnan’da daima bir ittifak imkânı buluyor. İsrail, bazen Hristiyanlarla bazen Dürzi veya Nusayrilerle bazen de Müslümanlarla (farkında olmadan) ittifak yapıyor. Müslümanlar İsrail ile belki aşikâr bir ittifak yapmıyor ama mezhep çatışmaları ve iç savaşların yarattığı fiilî durum İsrail için bu anlama geliyor. Kendi aralarında savaşan Müslümanların İsrail ile savaşma gücü kalmıyor. Bunu fırsat bilen İsrail de bölgedeki emellerini kademe kademe gerçekleştiriyor.
Sonuçta, İslam coğrafyasındaki mezhep çatışmaları sadece ve sadece siyonist İsrail’in işine yarıyor. Bu durum İsrail’in dibindeki Lübnan’da da yıllarca böyle oldu. Bugün de mezhep çatışmaları nedeniyle aynı şey Irak ve Suriye’de devam ediyor. Üstelik bu ateş her an çevre ülkelere de sıçrayabilir. Suriye’den yaralı taşıyan bir ambulans şoförü bize arabasının Lübnan içindeki Şiiler tarafından tarandığını ve 7-8 kişinin ağır yaralandığını anlattı. Bu tarz olaylar sık sık yaşanıyormuş. Bu nasıl olabilir? Bir Müslüman, nasıl zulüm altından kurtarılan yaralı Müslümanlara ateş açabilir? Neyin savaşı veriliyor burada?
1980 yılında başlayan İran-Irak Savaşı için “Bizim amacımız Müslümanların birbirlerini öldürmeleri idi.” diyen ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, 2001 yılında da “Artık bundan sonraki savaş bizimle Müslümanlar arasında değil, Müslümanlarla Müslümanlar arasında olacaktır.” demişti. Maalesef tam da bu duruma düştük. Müslümanlar, artık siyonist İsrail ile değil birbirleri ile savaşıyorlar. Bu çok acı bir durum.
Beyrut içinde savaştan kalma harabe ve yıkık binalar varken Hizbullah, kendi kontrolünde bulunan bölgelerdeki tüm binaları İran’dan aldığı maddi destekle -ki 4-5 milyar dolar olduğu söyleniyor- yeniledi. Bu bölgelerde savaştan kalma bina hiç kalmamış gibi. Ama Sünni-Şii gerilimini arttıran asıl olay, İran ve Hizbullah’ın Esed rejimine yaptığı açık destek. Bu gerilim maalesef Suriye-Lübnan hattı üzerinden diğer İslam ülkelerine de sirayet ediyor.
4. İslami dejenerasyon
Birçok İslam ülkesinde gözlemlenen İslami dejenerasyon, Lübnan halkında da aşikâr olarak görülüyor. Yaşam tarzı modern ve Batı kültürü etkisinde. Bu durum en belirgin olarak Lübnanlı Müslümanların kıyafetlerinde gözlemleniyor.
Çözüm ne?
Lübnan örneğinde de gördüğümüz üzere İslam coğrafyasının temel sorunu mezhep taassubudur. Bugün siyonist İsrail’in Filistin halkına yaptığı zulümler dahi mezhep meselesi ile ilgilidir. Eğer Müslümanlar kendi aralarında mezhep kavgalarına girişmemiş olsalardı (tevhid olabilselerdi) İsrail bu zulümleri yapamazdı.
Keza bugün Suriye’de yaşananlar da temelde bir mezhep savaşı değil mi? Mezhep taassubu nedeniyle Esed’in zulüm ve katliamlarına göz yuman Müslümanlar neyi öncelemiş oluyorlar? İslam’ı mı, mezheplerini mi?
وَإِنَّ هَذِهِ أُمَّتُكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَأَنَا رَبُّكُمْ فَاتَّقُونِ فَتَقَطَّعُوا أَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْ زُبُرًا كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ
İşte sizin bu ümmetiniz tek bir ümmettir. Ve ben de sizin Rabbinizim, o hâlde benden sakının! Fakat (onlar, din) işlerini kendi aralarında parçalara/zübürlere ayırdılar, her hizip (mezhep) de kendi yanındakilerle övünüp durur. (Müminun 52-53)
إِنَّ الَّذِينَ فَرَّقُوا دِينَهُمْ وَكَانُوا شِيَعًا لَسْتَ مِنْهُمْ فِي شَيْءٍ إِنَّمَا أَمْرُهُمْ إِلَى اللَّهِ ثُمَّ يُنَبِّئُهُمْ بِمَا كَانُوا يَفْعَلُونَ
Dinlerini parça parça edip guruplara ayrılanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi ancak Allah'a kalmıştır. Sonra Allah onlara yaptıklarını bildirecektir. (Enam 159)
Allah’ımız bir, resulümüz bir, kitabımız bir. Neticede biz sadece ve sadece Kur’an’a tabi olmakla ve ondan başka bir şeye tabi olmamakla emrolunduk;
اتَّبِعُوا مَا أُنْزِلَ إِلَيْكُمْ مِنْ رَبِّكُمْ وَلَا تَتَّبِعُوا مِنْ دُونِهِ أَوْلِيَاءَ قَلِيلًا مَا تَذَكَّرُونَ
(Ey insanlar) Rabbinizden size indirilene (Kur’an’a) tabi olun. Sakın ondan başka hiçbir veliye/otoriteye tabi olmayın. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz. (Araf 3)