Başlarında beyaz takkeleri, kınalanmış saç ve sakalları, ufak tefek ama güçlü yapıları ile Hint kavminin Müslüman nüvesi Bengaller.
Bangladeş'in yüzölçümü Türkiye’nin sekizde biri olmasına rağmen nüfusu ülkemizin iki katı. Burası için “dağ taş insan” benzetmesi yapmak abartı olmaz sanırım.
Halkın ancak yüzde 30’nun düzenli bir işe ve gelire sahip olduğu Bangladeş’te yüzyıla yakın süren sömürü düzeni ve ardından başlayan iç savaş halkın insani bir yaşam sürmesine engel olmuş. Bu yıkım döneminden sonra 1970’li yıllarda Pakistan’dan ayrılarak bağımsızlığını ilan eden halk, bu defa da katı rejimlerin baskısı altında ezilmiş.
Başkent Dakka ve çevresinde ekonomik ve sosyal hayat kısmen iyi olsa da özellikle kırsal kesime doğru gidildiğinde insanların zor şartlar altında yaşamlarını sürdürmeye çalıştığı görülüyor. Halkın bürokraside yer bulması zor, tarım da ilkel usullerle yapılınca fakirlik bir hayli göze çarpar hâle geliyor. Fakat tüm bu fakirliğe rağmen paylaşmasını iyi biliyorlar. Kapılarını açtıkları Arakanlılara ellerinden geldikçe yardım ediyor ve bize de bu yüzden teşekkürlerini bildiriyorlar. Bangladeş hükümeti ise Arakan Müslümanlarının durumuna kayıtsız kalıyor. Halkın gösterdiği çabayı desteklemek bir yana gelen yardımları binbir bahane ile engellemeye çalışıyor.
İHH Arakanlılar başta olmak üzere bölgedeki birçok insana gıda, eğitim, sağlık gibi alanlarda yardımlar yapıyor. Siz de fitre, fidye ve zekatlarınızla destekte bulunabilirsiniz.
Bir bayram günü
Kurban Bayramı’nı memleketten uzakta, ama hiç de yabancılık çekmediğimiz bir ülkede, Bangladeş’te geçirecek olmanın heyecanı içerisindeyiz. Bayram namazı için Dakka’nın en büyük camilerinden biri olan Gülşen Camii’ne geçiyoruz. Camiye giderken dikkatimi çocuklarının ellerinden tutup namaza getiren babalar çekiyor. Yerel kıyafetleri içinde camiye koşan çocuklara muson yağmurları da eşlik edince tadına doyulmaz bir bayram sabahı yaşıyoruz.
Bayram namazı çıkışında Eid Mübarek nidaları ile sokaklarda, caddelerde ve şehrin her köşesinde bayramlaşan insanlar bizi görünce küçük bir tereddütten sonra yanımıza gelip nereden geldiğimizi soruyorlar. Türkiye deyince boynumuza sarılıp Arakan için yaptıklarımızdan dolayı teşekkür ediyorlar. Namazdan sonra kurban çalışmaları için kırsal bölgelere geçiyoruz. Kimsenin uğramadığı sokaklara, umudun dua olup Allah’a yöneldiği kuş uçmaz kervan geçmez köylere, rehin gözler ve ağlamaklı yüreklerle insanlığın suratına bakan ama karşılık bulamayan, çöken, düşen, yanan, imdat eden yerlere.
O sokaklarda, o köylerde buluşmamız, kavuşmaya dönüşüyor. Ezilenlerin tarih sahnesinde muktedir olduğu ama zulüm etmediği günlere, sinelere ferahlık veren bad-ı sebanın esmesine vesile oluyor.