Hıristiyan çetelerin saldırıları ve Müslümanlara uygulanan katliam sebebiyle on binlerce insan Orta Afrika Cumhuriyeti’nden kaçarak komşu ülkelere sığınmak zorunda kaldı. Ülkede bulunan Fransız askerlerine rağmen Müslümanlara uygulanan şiddet olayları dinmedi. Kaçmaya çalışan insanlar kadın çocuk demeden sokak ortalarında palalarla öldürüldü ve çeşitli yöntemlerle katledildi. Kaçmayı başarıp Çad’a sığınanların yaşadığı kamplara İHH ekibi Ramazan'da ulaştı ve 25.000 kişilik kumanya dağıtımı gerçekleştirdi.
Orta Afrika’dan kaçan mültecilerin sığındığı Doba Kampı’nda tanıştığım Mebruka saldırılarda ailesini kaybeden çocuklardan sadece biri. Henüz 13 yaşında. Hıristiyan çetelerin sokak sokak Müslüman avına çıktığı bir günde babasının Cuma namazına gitmek için evden ayrıldığını ve çetelerin saldırısına uğrayıp öldürüldüğünü gözyaşları içinde anlatıyor. Müslümanların evlerine yapılan baskınlardan sonra evde kalırlarsa öldürüleceklerini anlayıp annesiyle beraber güvenli bölgelere kaçmak için yola çıkmışlar. Ancak çok geçmeden yol üzerinde pusu kuran Hıristiyan Balaka çeteleri tarafından birçok kişiyle birlikte annesi gözünün önünde öldürülmüş. Çad’a gelebilmesi çok daha sonra halasının yardımıyla olmuş. Halasıyla birlikte günlerce yürüdükten sonra çetelerden kaçmayı ve Çad sınırına ulaşmayı başarabilmişler.
Tüm bunları kafasını yerden kaldırmadan, gözlerini bir noktaya kilitleyip, sanki o anı yaşıyormuş gibi anlatıyor Mebruka. Daha fazla üzmemek için sıradan şeyler sormaya çalışıyor, özlediği bir şey olup olmadığını soruyorum. Eskiden güzel elbiseleri olduğunu söylüyor sadece, gözleri dolarak. Herkes gibi onun da tek bir kıyafeti var, kaçarken üzerinde getirdiği. Kamptaki problemlerden biri de kıyafet yetersizliği.
Orta Afrika Cumhuriyetinde, kendi ülkelerinde yaşarken, annesinin işlettiği lokantada çalışıyormuş Mebruka. Hayvancılıkla uğraşan babasına ağabeyleri yardım ediyormuş. Oldukça güzel bir hayatları olduğunu anlatıyor, biraz özlem ve hasretle. Mebruka’yı kamptaki herkes tanıyor, çünkü her sabah yumurta tepsisini hazırlayıp yumurta ve şeker satmak için kampı dolaşıyor. Önce yumurtaları haşlıyor, sonra şekerlerini poşetlere dolduruyor ve çadır çadır dolaşmaya başlıyor. Daha önce buraya ulaşan İHH ekipleri Mebruka’nın ticarete meraklı olduğunu görünce ona ufak bir sermaye bırakmışlar, böylelikle evlerine birkaç ekmek daha fazla götürebilecek kadar para kazanabiliyor. Biz de hem Mebruka’ya hem de aynı şekilde ticaret yapmak isteyen Mebruka’nın yakın arkadaşına ticaretleri için destek oluyoruz.
Mebruka’nın bulunduğu Doba kampında 6.700 kişi zor şartlar altında yaşıyor. Çoğu zaman darı ve fıstıktan başka yiyecek hiçbir şeyleri yok. Kadınlar hayvanların çöpe atılan kıkırdak, kemik, deri vb. kısımlarını kurutup yemek yapmaya çalışıyor. Ramazan’ın ilk günü, kamp sakinleri daha henüz ilk iftarlarını yapmadan kampa en az bir ay yetecek kadar un, şeker, yağ ve makarna yardımı yaptıktan sonra başka bir kampa doğru yola çıkıyoruz. Mebruka güleryüzle bizi yolcu ediyor.
Kampa ulaşabilen çocuklardan 194’ü hem annesiz hem babasız
Gün boyu süren yolculuğun ardından ulaştığımız Doba Kampı’nda gıda yardımı yaptıktan sonra bölgenin en büyük kamplarından biri olan Gore Kampı’nı ziyaret ediyoruz. Gore Kampı’nda çoğunluğunu kadın ve çocukların oluşturduğu 11.173 mülteci yaşıyor. Kampta kalan çocuklardan 194’ü buraya hem annesiz hem babasız olarak ulaşabilmiş. Akrabası olanlar akrabalarının yanında kalırken birçoğu kendi başlarının çaresine bakmak zorunda. Gore Kampı’nda pirinç, un, şeker, yağ, makarna, salça ve çaydan oluşan kumanyaları dağıtıyor, iftar için bölgenin kaymakamının davetine icabet ediyoruz.
Kaymakamın söylediklerini olduğu gibi not alıyorum, “Ben İHH’yı çok iyi tanıyorum” diyerek başlıyor konuşmaya ve devam ediyor: “Buraya ilk siz geldiniz ve bu üçüncü gelişiniz. Öyle bir zamanda geldiniz ki, nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum, tüm depolar boşalmıştı, hiçbir şey yoktu. Bugün Ramazan’ın ilk günü, siz gelmeseydiniz bu insanlar oruçlarını nasıl açacaklardı?”
İnsanlar oruçlarını huzurla açsınlar diye bir başka gün çok daha uzakta olan bir başka kampa gidiyoruz: Mbitoye Mülteci Kampı. Bu kampta 8200 yetişkin var. Yiyecek bir şeyleri olmadığı gibi giyecek kıyafetleri de yok. Küçük çocuklar çıplak, erkeklerin kıyafetleri kirli ve yırtık, kadınların üzerlerine giydiklerinden başka hiç kıyafetleri yok. Ülkenin başkentinden bu kampa ulaşmak için çoğu toprak ve bozuk yollarda 900 kilometre yolculuk yapmak gerekiyor. Ulaşımın zor olması sebebiyle yardımların daha az ulaştığı kampın durumu oldukça kötü.
Eve dönme ihtimali
Zor şartlar altında dört gün süren yolculuğumuzda 3 kampta 25.000 kişiye kumanya ulaştırdık. Gençlerle muhabbet edip hayatlarına bir nebze neşe katmak için çocuklarla oyunlar oynadık. Orta Afrikalı mültecilerin daha çok yardıma ihtiyaçları olduğu kesin. Ancak mutlak çözüm bölgedeki olayların durulması ve mültecilerin evlerine güvenle dönebilmesiyle gerçekleşebilir. Dış güçlerin Orta Afrika Cumhuriyeti’ni ve bölge ülkeleri rekabet alanı olarak kullanmaları istikrarın sağlanmasını zorlaştırıyor. Müslüman ülke ve halklara ise bu konuda çok iş düşüyor.