Afrika’nın ortasında küçük bir ülke Burundi. Sekiz milyonluk nüfusunun yaklaşık % 12’si Müslüman. Yüzölçümü 27.830km². Başkenti Bujumbura ve bağımsızlığını 1 Temmuz 1962’de Belçika’dan almış. Ülkenin resmi dilleri Kirundi ve Fransızca. 2005’de seçilen Devlet başkanı Pierre Nkurunziza, 12 senelik bir aradan sonra demokratik yollarla göreve gelen ilk devlet başkanı.
Burundi, yakın geçmişte sömürgeci Avrupa ülkelerinin ortaya çıkardığı Hutu ve Tutsi çatışmalarının yaşandığı coğrafyalardan biri. Son zamanlarda ülkede kalıcı bir barışın temelleri atılmakta. Bölge insanının tek avantajı içilebilir ve temiz su kaynaklarının bolluğu. Böyle olunca insanlar en azından kendi karınlarını doyuracak tarım ürünlerini topraktan elde edebiliyorlar.
Yaklaşık 20 saat süren ve üç ülke üzerinden aktarma yaparak geçirdiğimiz zorlu bir yolculuğun ardından ulaşabildik Burundi’ye. Başkent Bujumbura’ya ayak bastığımız ilk andan itibaren, omuzlarımızdaki emanetlerin ağırlığını, yüreğimizdeki Müslüman kardeşlerimizle buluşacak olmanın verdiği sonsuz coşkuyla harmanlayarak adımladık Burundi topraklarını. İHH’nın Burundi’de attığı ilk adımlardı bizimkiler. Ve attığımız her adımda partner kurumumuz Burundi İslam Cemiyeti’nin başkanı Muhammed el-Emin vardı yanımızda.
Vardığımız gece, vakit kaybetmeden planlama toplantımızı yaptık. Önümüzde 17 farklı bölge vardı. Tam 17 bölgede Müslüman kardeşlerimizle buluşacak, Türkiye’den getirdiğimiz kurbanlarımızı yaşlısıyla genciyle, duluyla yetimiyle, Burundili Müslüman kardeşlerimizle buluşturacaktık.
Gün bayram günü…
Gün bayram günüydü… Namazımızı çatısından üzerimize su damlaları akıtmayan bir mescitte kılamadık belki; namazdan sonra evimize dönüp anne ve babamızın ellerini öpemedik, birbirinden güzel, çeşit çeşit bayram şekerlerinden de yiyemedik. Ama Burundili, beli çoktan bükülmüş yetmişlik bir ninenin yanındaydık, avuçlarımızdaki eller onun elleriydi, başımızı okşayan eller yine onun elleriydi ve bu, dünyanın tüm güzelliklerine bedeldi.
Tanganyika Gölü’nün eşliğinde kesim yapacağımız ilk bölge olan Nyanzalak Köyü’ne ulaştık, ardından Makamba, Kayogoro ve Ruyugi geldi. İlk gün kesim yapacağımız son bölge olan Çankuzo’ya akşam namazından sonra ancak ulaşabildik ve arabamızın farlarıyla aydınlattığımız yolda tekbirler eşliğinde kestik kurbanlarımızı.
“Bizler sizin kardeşleriniziz!”
Rabbimizin rızası için kestiğimiz her kurbanla birlikte “Elhamdulillahirabbilalemin” ifadesi yankılandı kalbimizin derinliklerinde. Yaptığımız zorlu yolculuklara ve karşılaştığımız birçok probleme rağmen üzerimizdeki 200 hisse kurbanı 1000’i aşkın aileye ulaştırdık. Gittiğimiz her bölgede Müslüman kardeşlerimizle halleştik, elimizden geldiğince dertlerine derman olduk. Birçoğunun hayatlarında gördükleri ilk beyaz Müslümanlardık biz ve ziyaret ettiğimiz her bölgede insanlar bizleri beyaz ve zengin insan anlamına gelen “Muzungu” kelimesini telaffuz ederek karşıladılar. Ama biz, farklı ülkelerde yaşıyor olsak da, farklı dilleri konuşuyor olsak da ve hatta farklı renklere sahip olsak da hep aynı şeyi söyledik Burundi insanlarına: “Bizler sizin kardeşleriniziz!”.
Bölge Müslümanları için önemli bir sorun: eğitim
Eğitim hiç kuşkusuz bölge insanının en büyük problemlerinden biri. Genel bir değerlendirme yapacak olursak; Müslümanlarla Hıristiyanlar aynı problemleri paylaşarak, beraber sorunsuz bir şekilde yaşıyorlar. Ama eğitim konusunda Müslümanların çektiği sıkıntılar ikiye katlanıyor. Çünkü, misyonerlerce desteklenen Hıristiyanların aksine, Burundili Müslümanlar bugüne kadar eğitim alanında elle tutulur bir yardım görememişler İslam dünyasından. Müslüman çocuklar din derslerinde sadece Hıristiyanlık eğitiminin verildiği devlet okullarında ve daha da kötüsü birçok bölgede Katolik okullarında eğitim görüyorlar. İslami okulların sayısı gerçekten çok az ve doğrusunu söylemek gerekirse bu okulların hepsinde sadece binaların kaba inşaatları bitirilip eğitime başlanmış. Birçoğunun ne elektrik ne de su tesisatı mevcut. Sanırım İslami okullarda okuyan öğrencilerin en lüks istekleri, sadece kendilerine ait ders kitaplarının ve Kur’an-ı Kerim’i öğrenebilecekleri cüzlerinin olmasını istemek olurdu.
Yolculuğumuz sırasında birçok sosyal kurumun önünde Avrupa Birliği’nin bu kurumlara yardım ettiğini gösteren ama bu yardımların hangi boyutta oldukları konusunda herhangi bir bilgi içermeyen tabelalarla çok defa karşılaştık. Yine ziyaretinde bulunduğumuz, elektrik ve su tesisatlarının döşenmesi yarım kalan okul binasının tamamlanması için yardım ettiğimiz Gitega şehrindeki İslami bir ilkokulun önünde aynı tabelalardan biri ile karşılaştık. Okul yetkilileri ile yaptığımız toplantıda, Avrupa Birliği’nin 500 çocuğun eğitim gördüğü bu okula yaptığı yardımın, iki kişinin kullanabileceği ve yapımından yaklaşık iki ay sonra yıkılmış olan bir tuvaletten ibaret olduğunu öğrendik Arkadaşlarımız bizlere harabeye dönmüş tuvalet inşaatını gösterdiler, hemen arkasında da bölge Müslümanlarının yardımlarıyla inşa edilmiş yeni tuvaletler duruyordu. Partner kurumumuzun yetkililerinden öğrendiğimize göre, diğer sosyal kurumların önünde gördüğümüz AB tabelaları da, buna benzer, ufak meblağlar karşılığında yapılan yardımlarla dikilmiş. Ve bu tabelalarda yapılan yardımlarla ilgili herhangi bir bilgi yer almayınca da, bölgeye gelen ziyaretçiler bu kurumların AB tarafından finanse edildiklerini düşünmekten kendilerini alamıyorlar.
Ziyaretinde bulunduğumuz hiçbir evde Allah’ın kitabını görememiş olmamız yüreğimizi burkan en büyük nedenlerden biriydi. Burundi’de Kur’an-ı Kerim’i olmayan camilerin dahi var olduğunu öğrendik. İnsanlar gerçekten İslam’ı öğrenmekte çok büyük güçlük çekiyorlar. Kuran’ın yerel dilde tercümesini veren hiçbir metin yok ellerinde. Partner kurumumuzun yöneticileriyle beraber, dönüşümüzde İHH Proje Birimi’ne sunmak üzere, Kuran’ın yerel dil olan Kirundi’ye tercüme edilmesini içeren bir çalışma hazırlıyoruz .
Aylık 25 dolara bir yetime bakmak mümküna
Ve Bujumbura’nın kuytu köşelerinden birine düşüyor yolumuz, karşımızda bir yetimhane duruyor. İki aylık bir bebekten on beş yaşında bir çocuğa kadar 70 tane yetimin barındığı bir yetimhane burası. Yurttaki 70 çocuğun aylardır karınlarını tam olarak doyuramadıklarını öğrendikten sonra, “Keşke çocukların tek problemleri yetim olmaları olsaydı!”, demek geçiyor içimizden. Yanımızda getirdiğimiz ikramları dağıtıyoruz küçük kardeşlerimize. Yurtla ilgili notlarımızı aldıktan sonra veda ediyoruz yetimhaneye.
Akşam Burundi İslam Cemiyeti’nin yetkilileriyle birlikte bir proje tasarlıyoruz yetimler için. Yetimhanenin sağlıksız şartlarında yaşayan yetim çocukların Müslüman ailelere dağıtılmasını, aile sevgisi ve şefkatiyle büyümelerini temel alan bir proje üzerinde karar kılıyoruz. Projemizin mali boyutu birçok kişiyi şaşırtacak belki ama Burundi şartlarında bir yetimin bir aylık ihtiyaçlarını sadece 25 dolar karşılayabilmekte. Ve hemen kolları sıvıyoruz.
Çamurlu sokaklarda gezinen çıplak ayakları gördükçe Türkiye’de yaşayan Müslümanlar adına tövbe etmek zorunda hissediyoruz kendimizi. Burundi’de öğrendiğimiz en önemli şey; Rabbimizin bize verdiği nimetlere hakkıyla şükretmek ve dünyanın neresinde yaşıyor olurlarsa olsunlar tüm Müslümanları kardeşlerimiz bilmek.