“Çocuklarıma, yardımın sınırları olmayacağını göstermek istedim.”
Arzu Dilek GÜLER (Kayseri-Talas Toplum Sağlığı Merkezi)
Allah bir bir kolaylaştırdı şartlarımı
İHH’nın Afrika Katarakt Projesi ile iki yıl önce tanıştım. O sıralar ikinci çocuğuma hamileydim. İnternette yardım kuruluşlarının sayfalarını dolaşıyordum. Her zamanki gibi dünyanın dört bir yanında yardıma muhtaç insanlar vardı. Benim gibi memurlar için cüzi miktarlar dışında maddi yardımda bulunmak bir lüks. Fakat bu insanlara yardım etmek için ideal bir mesleğim vardı. İHH’nın sayfasındaki projeleri incelerken Katarakt Kampanyası ilgimi çekti. Sayfanın kenarında da gönüllü sağlık personeli başvuru formu duruyordu. Biraz daha okurken kampanyaya katılan hemşirelerin hatıralarını anlattıkları mektupları gördüm. Harikaydı. Duyduğum heyecanı tarif edemem. Her bir satırı zevkle okudum. Yalnız bir sorun vardı. Ben göz hemşiresi değildim, cerrahi ve diyaliz hemşiresiydim. Farklı bir coğrafyaya gitmek, neyle karşılaşacağımı bilmemek, oradaki tropikal hastalıklar ya da iç savaşlar beni hiç endişelendirmiyordu. Beni asıl, göz hemşireliği hakkında bir şey bilmemek endişelendiriyordu. Doğum yaptıktan sonra hayatımı bir düzene koyana kadar bekledim. Ve geçtiğimiz kasım ayı için başvurumu yaptım. Eşim her şeyin bir şaka olduğunu düşünüyordu. Gideceğime ihtimal vermiyordu. Nihayet Sağlık Bakanlığı’ndan onaylarımız alınmıştı. Yakın çevremdeki herkes, iki çocuğumu bırakıp bir aylığına Afrika’ya gitmemin bir çılgınlık olduğunu düşünüyordu. Oysa ben asıl çocuklarıma örnek olmak için gitmek istiyordum. İnsanlara yardım etmenin sınırları olmadığını onlara göstermek istiyordum. Sonunda eşim ve ailem ikna oldu.
Ve Sudan’a doğru yola çıkma zamanı geldi. Beraber çalışacağımız ekip arkadaşlarımızla havaalanında tanıştık. Hepimiz çok heyecanlıydık. Birçok ilki yaşıyordum o gün: İlk defa uçağa biniyor, ilk kez Afrika’ya gidiyor ve hiç tanımadığım insanlarla ekip arkadaşı olup daha önce hiç bilmediğim göz ameliyatlarına katılmak üzere yola çıkıyordum.
Rahatımız için her şey düşünülmüş
Uçaktan indiğimizde başkent Hartum’un sıcak havası çarptı yüzümüze. Bizi Serhat Bey karşıladı ve doğruca kalacağımız yere gittik. Evimiz Hartum’un en elit muhitindeydi. Bayanlar ve erkekler için iki ayrı daire tahsis edilmişti. Daireler 200 m2 civarındaydı ve içerisinde klima, TV, bilgisayar ve 24 saat internet bağlantısı vardı. Ayrıca bizim için bir temizlik görevlisi ve bir aşçı görevlendirilmiş, hastaneye gidip gelmemiz için de bir araç tahsis edilmişti.
Ameliyatlara hemen başladık
Ertesi gün, katarakt ameliyatlarının gerçekleştirileceği ve İHH tarafından Hartum’da tıp fakültesine bağlı bir göz hastanesinin bünyesinde kurulmuş olan ameliyathanemize gittik. Ameliyathanenin daimi personeliyle tanıştık. Bizi çok sıcak karşıladılar. Hemen o gün ameliyatlara katıldık. Doktorlar ve Sudanlı personel bize tek tek, işleyişi açıkladılar. Doktorlarımız 2007’den bu yana bu projede görev aldıkları için iyice ustalaşmışlar artık. Onların ameliyattaki hızlarına hayran kaldım. Üçüncü günümüzde biz de artık tek başımıza görevimizi icra edebilir hâle geldik. Dil bilmemek bizim için hiç sorun olmadı. Yarı Türkçe, yarı İngilizce, Arapça; bir şekilde anlaşıyorduk.
İmkânlar kısıtlı ama…
Her gün aşağı yukarı 20 ameliyat yapıyorduk. 2007’den beri burada yaklaşık 20 bin ameliyat gerçekleştirildiği için mikroskoplar iyice yıpranmıştı ve sık sık arıza veriyordu. Ayrıca zaman zaman da elektrik kesintisi oluyordu. Elektrik kesilince el fenerleri ile tamamlıyorduk ameliyatı. Türkiye’de bir kez kullanıp attığımız aletleri tekrar steril edip kullanıyorduk. Burada alet ve tıbbi malzeme bulunmuyor. Her şeyi Türkiye’den gönderiyorlar. Sudan yeni yeni kalkınmaya başlamış bir ülke olduğu için tıbbi olarak da imkânlar çok kısıtlı. Bu yüzden tıbbi malzemelerimizi dikkatli kullanıyorduk. Bölgeye gidecek olan sağlık personeli arkadaşların, gitmeden önce ameliyathanede steril çalışma teknikleri konusunda bilgilenmesi gerekiyor. Zaten gerisi kolay.
Sudanlılar çok sıcakkanlı ve sabırlılar
Ameliyathanede çalışan hemşireler, Abdulgavi ve Novay bize çok yardımcı oluyorlar. Evet, dil sorunu var. Ama Sudan’da insanlar öyle bir beden dili kullanıyorlar ki onlarla kolayca anlaşabiliyorsunuz. Hastalarımız ise çok sessizler. Her söylediğimize uyum sağlıyorlar. Ameliyat için sıralarını beklerken bazen yapılan anestezinin etkisi geçiyor. Ama asla ses çıkarmıyor, dayanmaya çalışıyorlar. Çektikleri acının normal olduğunu düşünüp bize belli etmemeye çalışıyorlar. Biz acı çektiklerini göz hareketlerinden ve sedyeyi tutan ellerinin kasılmasından anlıyor ve o zaman anesteziyi tekrar ediyorduk. Bekleme salonu kalabalık oluyordu ama asla bir izdiham olmuyordu. Herkes sırasına saygılıydı.
Sudan’ın farklı renkleri
Sudan’da mesai 15.00’te bitiyor. Cuma günleri tatil. Ama biz ameliyatlar bitene kadar kalıyorduk. Mesai sonrası bazen yakın yerleri gezmeye gidiyorduk. Bazen de bir kafede oturup “çerçöp” içiyorduk. En çok da ameliyatlar bittikten sonra bahçedeki büfeden alıp içtiğimiz bol şekerli cevafe ve mango sularını özlüyorum. Sudan’da çaylar ve içecekler bol şekerli içiliyor. Sanırım sıcaktan dolayı çok fazla enerjiye ihtiyaç duyuyorlar. Her köşe başında, özellikle gölgelik mekânlarda çaycı bayanlar var. Sudan’da sokak kahvehanelerini kadınlar işletiyor. Ben Sudan’ın çayını çok sevdim. Bu çay Kenya’dan geliyor. Bir de meşhur kerkete çayı var; hibiskus, yani narçiçeği çayı.
Sudan’da, birçok Arap ülkesinin aksine kadınlar sosyal hayatın içindeler. Araba kullanıyorlar, çalışıp para kazanıyorlar, kafelere gidiyorlar… Üniversiteler kız öğrencilerle dolu. Burada ayrıca ahlâk polisi var ama yabancı turistlere bir şey demiyorlar. Sadece uygunsuz davranan gençleri uyarıyorlar. Bizi pantolonlu ve kısa kollu, başı açık hâlimizle hiç rahatsız eden olmadı. Dış ülkelerin kasıtlı olarak yansıttığı gibi çok geri bir ülke değil Sudan. Oldukça medeniler.
Sudan yeni yeni gelişiyor. Her taraf şantiye. Bir sürü inşaat var. Hartum’da sokaklar birbirini dik kesiyor. Oldukça da genişler. 10-15 sene sonra Hartum, Afrika’nın gözbebeği olacak gibi duruyor. Her gelişmekte olan ülkede olduğu gibi burada da zenginle fakir arasında derin bir uçurum var.
Yardım için değil, hayat dersi almak için gitmiştik belki…
Sabahları erken kalkıp balkona çıkıyordum. Palmiyelerin rüzgârda salınması, şahinlerin ıslık sesi, makamsız duru sabah ezanı… Şaka maka, bazen işkillenmiyor değilim. Bu İHH, yardım adı altında bize bir tuzak mı kuruyor yoksa? Biz Türk hemşire ve doktorlar yardıma geldiğimizi zannedip Sudan okulunda büyük bir hayat dersi alıp geri dönüyoruz. Bizi Sudan tezgâhında adam edip geri gönderiyorlar. Her gelen ekip, kesin bir iç hesaplaşma yaşıyor. Ben döndükten sonra bir ay kendime gelemedim. Arkadaşlarım, “Sudan’da seni formatlamışlar.” diyerek benimle dalga geçtiler. Bir sessizlik, bir dinginlik çöktü üstüme. Hayatımda ilk defa yoksulluk ve açlıktan bayılan birini görmek, bana çok dokundu. İstanbul’a döndükten sonra bir ay para harcayamadım.
Kaldığımız evin arka sokağında yoksul bir aile yaşıyordu. Yarım inşaat hâlindeki, sadece bahçe duvarı bulunan ve başka duvarı olmayan bu evi izliyordum sık sık balkondan. Dedenin torunlarını sevmesini, çocukların oyunlarını, annenin kızının saçlarını örmesini ve küçücük çocuklarını hortumla yıkamasını… Kızım üşümesin, küvette rahatça oynasın diye yaptırdığım jakuziyi düşünüyordum. İçimi bir hüzün kaplıyordu…
Ülkedeki Türk izleri
Hartum’da bir Türk okulu bulunuyor. Bir cuma günü oradaki bir kermese katıldık. Küçük Türkiye gibiydi. Birçok Türk iş adamı ile tanıştık. Büyükelçimizle de görüşme imkânımız oldu. Okuldaki öğretmenler bizimle çok ilgilendiler. Bizim emniyet teşkilatımız Sudanlı polislere eğitim veriyormuş. Kermese onlar da geldiler. Çok gurur vericiydi. Okulda belletmen olarak çalışan ikiz kardeşler Ahmet ve Mehmet beyler, Sudan’da kaldığımız süre boyunca bizimle çok ilgilendiler. Buradan kendilerine teşekkürlerimi ve selamlarımı yolluyorum.
Sudan’da esnaftan bazıları dükkânlarının dışına Türk bayrağı asıyor. Bu şekilde Türk malı sattıklarını ifade ediyorlarmış. Burada Türk malı demek, kalite demek.
Planlarımı yeniden gözden geçirdim
Planıma göre Sudan’a gidip gelecektim, bir ay sonra da yılbaşında ailecek Paris’e gidecek ve üç gün tatil yapacaktık. Mayıs gibi de ver elini İspanya. Tüm organizasyonu yapmıştım. Fakat bu plan, gitmeden önceydi. Sudan’dan döndükten sonra ise İHH’nın diğer yardım projelerini incelemeye, Paris ve İspanya yerine İHH’nın yetim sponsorluğu ve su kuyusu projelerini sayıklamaya başladım. Dünyanın bir yerinde yoksulluktan ve açlıktan birileri bayılıyorsa o geziler beni mutlu edebilir mi…
Her şey için teşekkürler…
Bu projeye katılmaktan ve bu insanlarla çalışmaktan onur duydum. En başta proje koordinatörü İhsan Bey’e, bu organizasyon için teşekkür ediyorum. Ekip arkadaşlarım Sultan Hemşire, Hasan Bey ve Özgür Bey’e de teşekkür ediyorum. Unutulmaz anılar için… Serhat Bey’e, kaprislerimize katlandığı için ayrıca teşekkürler. Sevgili aşçımız Ömer Amca’nın yemeklerinin tadı damağımda kaldı. Dr. İhap Bey, birlikte çalışmaktan onur duyduğum nadir insanlardan biri oldu. Ameliyathanede küfrederek çalışan cerrahları çok görmüştüm. Ama Kur’an dinleyerek çalışanı ilk kez gördüm. Dr. Hafız’ın kahkahaları, Dr. Muaviye’nin zarafeti ve kibarlığı aklımda kalanlar. Abdulgavi ve güzel nişanlısına buradan mutluluklar diliyorum. Novaya da teşekkürlerimi gönderiyorum. Sevgili Meri’nin “tamam”ı… Ne konuşursak konuşalım, tamam derdi. Pilo’nun sessiz gülümsemeleri. Kevser’e de her şey için teşekkürlerimi yolluyorum. Hasret hemşireye de İhap Bey’le mutluluklar diliyorum. Ve sevgili Hüda… Sağlam ve dik duruşun bana hep onurlu Osmanlı kadınlarını hatırlattı.
Hepinizle çalışmaktan onur duydum. Sultan’ın dediği gibi, hayatımın kalan kısmını anlamlandırdığınız için hepinize, başta İHH ekibine ve TİKA’ya, bana bu deneyimi yaşattıkları için teşekkür ediyorum.