İHH’nın Afrika’da gerçekleştirdiği katarakt projesinde iki kez görev aldım. Bu görevde hayatımın iş anlamında en yoğun, en mutlu ve en üzüntülü günlerini bir arada yaşadım. Yoğunluk, hasta sayısının çok fazla olmasındandı.
Özellikle Nijer’de on gün kalacaktık ve bu kadar kısa sürede yapacak o kadar çok işimiz vardı ki. Geç saatlere kadar çalıştığımız zamanlar oldu. Ameliyat yapacağımız binanın önünde izdiham derecesinde bir kalabalık oluşmuştu. Hastaların çoğu buraya bir kaç günde, yakınlarının yardımıyla yürüyerek gelmişti. Gelenlerin pek çoğunun iki gözü de görmüyordu. Hastalarımız tedavi olabilmek için bizlere tam anlamıyla güveniyordu. Lokal anestezi normalde ağrılı bir işlemdir; hastayı uyuşturmak için iğne yapılır. Bu esnada bile hiç bir direnç göstermiyorlardı, adeta bizlere teslim olmuş gibiydiler. Hepsinin isteği tek bir şey vardı; gözlerinin açılması. Bunun için her türlü acıya katlanmaya razıydılar. Burada katarakt gibi basit ve tedavisi mümkün bir hastalıktan bu kadar çok insanın kör olması bizi çok üzüyordu. İHH’nın katarakt projesi olmasaydı bu insanların tedavi olması nerdeyse imkansız. Buraya böyle bir hizmet veren başka bir kuruluş yok. Hastalarımızın tedavileri tamamlandıktan sonra görmeye başlamaları bizi ekip olarak çok mutlu etti. Burada insanlar yoksulluk ve susuzluğun yanında bir de körlükle savaşıyorlar. Nijer ve Sudan’a gidene kadar hayatın hep çok zor olduğunu düşünürdüm. Ancak oralardaki yaşamı gördükten sonra her şeye şükreder oldum. Buradaki insanlara yardım elimizi uzatmakta bu kadar geç kaldığımız için kendimize kızıyorum. “Afrika Katarakt Projesi”nin giderek büyümesi ve sürekli olması, Afrika insanı için umut olmaya devam edecektir.