Orta Afrika’daki insani trajediden sonra Türkiye’den giden ilk yardım ekibi çalışmalarına başladı. İHH İnsani Yardım Vakfı Orta Afrika Cumhuriyetinin Başkenti Bangui’de bin 500 aileye acil ayni ve nakdi yardımda bulundu.
İHH ekibi olayların başından itibaren bölgede yaptığı çalışmalar sonrası tespit ettiği ailelere un, yağ, şeker, pirinç ve nakit para yardımında bulundu. Başkent Bangu’nin değişik semtlerinde camilere sığınan Müslümanlar İHH’nın yardımlarından sonra Türkiye’deki kardeşlerine teşekkür ederek dua ettiler.
Bölgede bulunan İHH Afrika Masası Direktörü Serhat Orakçı bölgedeki durumla ilgili bir yazı kaleme aldı.
BÖLGEDEKİ DURUM
Orakçı yazısında şiddet olaylarından kaçan insanların kamplara, camilere, okullara, medreselere, kiliselere sığınmaya başladığını belirterek, bölgedeki durumu şu sözlerle özetliyor:
“Bu durum Hıristiyanlar ile Müslümanları kutuplaştırarak iki dini karşı karşıya getiren tehlikeli bir yere geldi. Ülkedeki insani krizin boyutu giderek genişledi. İmkan bulanlar ülkeyi terk ederken bulamayanlar daha güvenli yerlere sığınmaya başladı. 4.5 milyon nüfusa sahip ülkede 600 binden fazla insanın evlerini terk ettiği tahmin ediliyor.
Fransa’nın askeri varlığı dengeleri değiştirirken ülkedeki hükümeti de etkisizleştiriyor. Askeri müdahalenin gölgesindeki hükümet işlemez hale gelirken ülkede bankalar, okullar ve ticarethaneler uzun zamandır kapalı. Kamu kurumları işlemez hale gelirken hükümet memur maaşlarını ödeyemez halde. Sokaklar askeri araçlar ve kontrol noktaları ile dolu. Sokaklarda serbest dolaşım neredeyse imkansız.”
BATI MEDYASININ ÇARPITMALARI
Batılı medya kuruluşlarının yaptıkları haberlerde objektif olmaktan oldukça uzak olduğunu ifade eden Orakçı, yapılan çarpıtmaları şu örneklerle anlatıyor:
“Öncelikle olayın aktörlerini adlandırma da çarpıtma hemen göze çarpıyor. Yerel halkın “Balaka” yani “Palalı” diye adlandırdığı çeteleri Batı basını “anti-Balaka” olarak adlandırıyor. Şiddeti doğuran bu çeteleri pala kullanmaya karşıymış gibi tanımlayarak şiddet doğuran aktörleri ters konumlandırıyor. Bu söylem ile ülkede şiddeti tırmandıran şer odağı Seleka’ymış gibi algılanıyor. Oysa Mart ayından sonra tasfiye edilen Seleka grubu ortada yok bile. Diğer bir çarpıtma ise OAC’da yaşayan Müslümanların yabancı unsurlar olduğu tezinin işlenmesi. Müslümanların azınlık olduğunu ve Çad, Sudan gibi komşu ülkelerden gelen göçmen tüccarlar olduğu söylemi işlenerek ülkenin asıl sahibi Hıristiyanlar mesajı verilmekte. Oysa bu da oldukça sorunlu bir bakış. Nedeni ise İslamiyetin çok önceden beri ülkede hakim din olması ve sömürgecilik öncesi dönemde ülkenin Müslüman sultanlar tarafından yönetilmesi. Bu durum ancak sömürgecilik dönemi ile sekteye uğrayarak bölge misyonerler tarafından Hıristiyanlaştırılmıştır. Müslümanlar yabancı unsurlar olmayıp ülkenin sahiplerindendir. Diğer bir çarpıtmada devlet başkanının Müslüman olması ile ilgilidir ki bu nokta sık sık dile getirilirken çoğunluğu Hıristiyan olan bir ülkenin Müslümanlar tarafından yönetildiği ima edilmektedir. Bu ise tam olarak gerçeği yansıtmamaktadır. Ülkede karma bir hükümet iş başındadır. Hıristiyan bakan sayısı Müslüman bakan sayısından fazladır. Başbakan Hıristiyan olduğu gibi neredeyse tüm yetkileri elinde bulundurmaktadır.
Batı medyası ceset dolu camileri görmezden gelmektedir. Müslümanlar ölülerini bile gömecek yer bulmazken ülkedeki şiddetin sebebi olarak gösteriliyorlar. Şiddet olaylarının baş aktörü Balaka çetesi Hıristiyan değil de İslamcı olsa olaylar nasıl aktarılırdı acaba? Aşırı İslamcı, el-Kaide bağlantılı terör örgütü denirdi sanırım. Oysa bilinçli olarak Balaka çetesi için ne terörist ne de aşırı dinci denmemektedir. Tam tersine anti-Balaka denerek şiddet karşıtıymış gibi gösterilmektedir.”
RUANDA KATLİAMINI ANDIRIYOR
Müslüman ve Hıristiyan topluluğun daha düne kadar huzur içinde, çatışmadan uzak yaşadığı OAC’nin şimdilerde tehlikeli bir noktaya geldiğini kaydeden Orakçı, yazısını şöyle tamamlıyor:
“Ruanda katliamını andıran bir manzara var karşımızda. Aşırı dinci-terörist-Hıristiyan Balaka çetesi Müslüman tüm unsurlara (barışgücü içindeki Müslüman askerler de dahil) savaş açmış, tüm Müslümanların kökünü kazımaya yemin etmiş gibi her türlü insanlık dışı şiddeti yapmaktadır. Fransa mevcut hükümeti baltalarken ülkede ticari hayat, eğitim ve sosyal hayat durmuş vaziyettedir. Batı medyası ise şiddet olaylarını Seleka’nın işlediği tezini işlemek ve Müslümanların durumunu görmezden gelmek çabası içindedir. Batı dışında ise ülkede yaşananlara ilgi duyan bulunmuyor maalesef. İslam dünyasından duruma el atan kimsecikler yok. Bu durum ülkedeki Müslümanların çaresiz ve yalnız hissetmelerine yol açıyor. Öte yandan Hıristiyan terör örgütü Balaka ise birileri tarafından cesaretlendirilerek silahlandırılıyor. Böylece kirli bir oyun tezgahlanarak iki dinin çatışması için uygun zemin ve söylemler hazırlanıyor. Olaylar yatıştırılamazsa çok büyük bir din savaşı kapı demektir.”