İHH’nın 2007 yılı kurban seferberliğinde bize düşen ülke; Malavi… İstanbul’dan Mehmet Timurağaoğlu ağabey ile birlikte yola çıkıyoruz. THY uçağı ile 10 saatlik yolculuğun ardından önce Güney Afrika’nın Johannesburg kentine, sonra iki saatlik ikinci bir uçuşla Malavi’ye ulaşıyoruz...
Sefaletin kokusu
Uçağımız Malavi’nin başkenti Lilongwe’ye iniyor. Lilongwe Havalimanı, Afrika gerçeği ile yüz yüze geldiğimiz ilk nokta. Başkentin havaalanında bilgisayar yok! Bütün pasaport ve vize işlemleri tek tek elle yazılarak yapılıyor. Bu bizi şaşırtıyor. Ancak ülkenin içine ilerledikçe sefaletin kalbine doğru yolculuk yaptığımızı anlıyoruz. Bu kadar fakir ve aciz bir ülkenin başkentinde, havaalanında bilgisayar olmamasına şaşırmamak gerekirmiş meğer.
Afrika’yı bilmek
Afrika’yı uzaktan anlamak, belgesellerden tanımak imkansızdır. Afrika’yı bilmek için yerinde görmek lazımdır. Sefaletin o kendine has kokusu burnunuzu sızlatmalı önce, sonra yüreğinizi oynatmalı yerinden. Yüreğiniz yerinden oynamalı ki; ne kadar az şükrettiğinizin farkına varabilesiniz.
Malavi, Güneydoğu Afrika’da, ekvator kuşağının altında, verimli topraklarını bereketli yağmurların suladığı 12 milyon nüfuslu bir ülke. Malavi gölü ülkenin beşte birini kaplıyor. Malavi’nin yeşil bitki örtüsü Karadeniz’i aratmıyor.
Zenginlik ve refah içinde yaşamak için lazım olan her şey var bu ülkede. Ancak Malavi, dünyanın en fakir ülkeleri arasında derece yapıyor!
200 doktoru olan ülke!
Kişi başına düşen milli gelir sadece 200 dolar. Nüfusun yarısı açlık sınırında! Malavi’de ortalama insan ömrü ülkenin içinde bulunduğu şartlar hakkında yeterli fikri veriyor. Malavi’de ortalama ömür sadece 37 yıl! Bu rakam, çocuk ölüm oranındaki vahim tabloyu da gözler önüne seriyor. Salgın hastalıklar ülkeyi kasıp kavuruyor. Nüfusun %17’si AIDS hastalığının pençesinde! Sağlık alanındaki bu tabloya karşılık devletin sadece 200 doktoru var!
Malavi’nin verimli arazileri Avrupalı ve Hintli toprak sahiplerinin elinde. Çay, tütün, kahve ve şeker pancarı yetiştiriliyor bu geniş topraklarda. Malavi’nin ana ihraç kalemleri de bu ürünler. Yerli halk çiftliklerde karın tokluğuna çalıştırılıyor. Karınlarının doyduğu bile şüpheli!
Ot suyu ile hayatta kalmak!
Malavi köylüsünün kendisi için ekip biçtiği tek ürün; mısır. Ancak küçük tarlalarda ekilen mısır, kalitesiz tohum, sulama yapılamaması ve ilkel tarım yöntemleri nedeniyle ihtiyaca cevap vermekten uzak. Köylünün ana besini, mısır ununu kaynatarak yaptıkları “Sima” adı verilen yemek! Sima, Malavi’nin milli yemeği! Ancak insanların “sima”yı dahi bulamadıkları oluyor. Bu zamanlarda yapılan şey ise otları kaynatıp suyunu içerek hayatta kalmaya çalışmak. Bu arada köylerin %80’inde elektrik olmadığını da hatırlatalım.
Şehirlerde de durum farklı değil. Kenar mahallelerde tek katlı derme çatma evler, sefaletin resmi adeta! Penceresinde camı olan ev, lüks sayılıyor! Sefalet kaçınılmaz olarak pisliği getiriyor. Malavi’nin köylerinde ve kenar mahallelerinde sefaletin burun sızlatan kokusunu almamak imkansız! Pisliğin sebebi susuzluk değil. Çünkü su sorunu yok Malavi’de. Eksik olan; temizlik kültürü.
Müslümanların durumunu anlamak için ise bu genel sefalet tablosunu iki ile çarpmamız gerek. Çünkü yönetim Hıristiyanların elinde ve adil davranılmadığı ortada! Ülkeyi ağ gibi sarmış misyonerler Hıristiyan halka “iman” karşılığı da olsa yardım yapıyor. Eğitimsizlik ve sahipsizlik Müslümanların içinde bulunduğu şartları daha da ağırlaştırıyor.
Kölelik ruhlara sinmiş!
Şimdi soru şu: Zengin olmak için gereken her şeye sahip olan bir ülke nasıl bu kadar fakir ve sefil olabilir? Cevap belli; sömürü düzeni! Kara Kıta’nın ortak kaderi bu topraklar için de geçerli. İngiltere’nin sömürdüğü Malavi 1964 yılında bağımsızlığını kazanmış. Ancak bağımsızlık şekilden ibaret. Ülkenin kaynakları Batı’ya aktarılırken kölelik ruhlara işlenmiş! Geriye sürekli el açan, yardım bekleyen, beyaz adamın “Sen kölesin!” dayatmasına boyun eğmiş bir topluluk kalmış. Hani neredeyse “Hallerinden şikayetçi değiller.” diyesi geliyor insanın...
Misyonerler her yerde
Malavi’ye ayak bastığınız andan itibaren varlığını her an hissettiren bir başka gerçekle yüz yüze geliyorsunuz: Misyonerler! Ülkenin her köşesine damgalarını vurmuşlar. İlköğretimden üniversiteye kadar her düzeyde okullar, yetimhaneler, hastaneler, en uzak köylerde sağlık ocakları… Hıristiyanlığın her mezhebi kendi öğretisi doğrultusunda kurumlarını yerleştirmiş; Malavi halkını çepeçevre kuşatmış durumda. Güney Koreliler bile Malavilileri kedi dinlerine çekmek için orada!
Müslümanlar nerede?
Misyonerler 200 yıl önce başladıkları çalışmalarının karşılığını fazlası ile almış. Müslümanların oranı %80’den %40’a düşmüş... Ancak Hıristiyanlaştırma çalışmaları hız kesmiş değil. Ülkede Hıristiyanlıktan başka din kalmayıncaya kadar durmaya niyetleri yok!
Beyaz Müslüman şaşkınlığı
İHH’nın Malavi’de üçüncü yılı. Bu yıl 1000 kurban kesildi. Kesim tamamen köylerde yapıldı ve kurbanlar buralarda dağıtıldı. Malavi’nin Müslüman köylüleri için söylenecek iki şey var: İlk kez beyaz Müslüman gördüler ve beyaz Müslümanları görünce çok sevindiler!
Müslüman köylülerle tanışınca onları ne kadar yalnız bıraktığımızı fark ettik. Yüzlerindeki şaşkınlıkla karışık sevinç ifadesi, “Bu zamana kadar neredeydiniz” anlamına geliyordu.
Dağıtılan bir parça et onlar için kuşkusuz çok önemli. Hayatında hiç et yememiş olanlar çoğunlukta. Ancak bu buluşmanın asıl maksadı onlara et yedirmek değil. Kurbanın binlerce kilometre mesafeye rağmen sağladığı yakınlık ve kardeşlik duygusu… İşte asıl özlenen tablo bu!
Etrafımızı saran yalın ayak, çelimsiz, hastalıktan karnı şişmiş çocuklar, siyah yüzlerine kondurulmuş zeytin karası gözlerindeki ışıltı ile ayıbımızı yüzümüze yansıtır gibiydi!
Siyah adamla beyaz adamın kucaklaşması
Onları yalnız bırakmanın neye mal olduğunu başkent Lilongwe’ye 20 km mesafedeki Matahika köyünde bizzat yaşayarak gördük. 1000 nüfuslu köyde Müslüman sayısı 600’den 175’e düşmüş! Kalan Müslümanlar bizden cami istediler. Cami için gerekli parayı hemen orada teslim ettik. O anki sevinç dalgası görülmeye değerdi. Sırayla gelip cami müjdesini veren Mehmet Ağabey’e sarıldılar. Beyaz adam ile siyah adamın hesapsız, çıkarsız, sadece kardeşlik duygusu ile kucaklaşmasıydı bu.
Cami o topraklarda çok önemli. İslam’ın tapusu anlamına geliyor. Bir köyde cami varsa misyonerler oraya girmeye çekiniyor. Camisi olan Müslüman başını dik tutabiliyor.
Ümmetin yetimleri
Amerikalı pop yıldızı Madonna, Malavili bir çocuğu yetimhaneden alıp evlatlık edindiğinde dünyanın gözü bu ülkeye çevrilmişti. Madonna rüzgarı esti geçti Malavili yetimler kaderleri ile baş başa kaldı.
Malavi’de anası-babası sağ çocukların ne kadar zor şartlarda yaşadıkları ortada! Bir de yetimleri düşünün? Daha doğrusu Müslümanların yetimlerini gözünüzün önüne getirin! Çünkü misyonerler Hıristiyan ailelerin yetimlerini ortada bırakmıyor. Ümmetin yetimleri sahipsiz.
Mai Hatice
Mai Hatice! Yani Hatice Ana… Yetimlerin kendisine taktığı isim. 70 yaşında, 30 yetimi kendi evinde kendi imkanları ile bakıyor, hem de onlara dini eğitim veriyor. İmkan dediysek aslında hiçbir şeyi yok elinde. Topladığı yardımlarla yetimlerin boynunu bükmemek için gayret sarf ediyor. Yetimhaneye gittiğimizde eve su getiren borunun çalındığını öğrendik. Bu yüzden bir haftadır susuzlarmış. Su tesisatının yenilenmesi için gereken yardımı yaptık.
Mai Hatice, yetimleri için en başta eğitim yardımı bekliyor. “Dini eğitim verebiliyorum ama parasızlıktan okula gönderemiyorum. Çocuklarım dünyevi ilimlerden ve Malavi’de herkesin bildiği İngilizce’den mahrum kalıyor.” diyor.
İHH, Mai Hatice’nin yetimlerine bu güne kadar gördükleri en güzel bayramı yaşattı. 30 yetim çocuk (başka yetim çocuklarla birlikte toplam 55 çocuk) tepeden tırnağa bayramlık elbiselerle donatıldı, bayram harçlıkları verildi. Yaşları 5 ila 16 arasında değişen 30 çocuğun 40 m2’lik bir dükkanı doldurduğunu hayal edin. Yaramazlık yapan, gürültü çıkaran, bayramlık heyecanı ile oradan oraya koşuşturan, her şeyi karıştıran, kıran döken çocuklar mı geldi gözünüzün önüne! Hayır, bunların hiçbiri olmadı. Bilakis, hepsi sakince sırasını bekledi. Şaşkınlıktan donmuş gibiydiler.
Beyaz adamın gelip onlara bayramlık alması görülmüş bir şey değildi. Böyle bir şeyin olacağını hayal bile edemezlerdi. İşte onları çocuksu sevinçlerden, yaramaz heyecanlardan alıkoyan bunun şaşkınlığıydı. Sevindiklerini gözlerindeki pırıltıdan ve bayramlıklarını birbirlerine gösterirken siyah yüzlerine yerleşen masum tebessümden anlayabildik.
Yetimlerin bizi karşılamak için söylediği ilahiler, kulaklarımda tatlı bir name olarak duruyor hala! Kapının önüne dizilip, “Allah’ın izniyle yine görüşelim” diyerek uğurlamaları, “Gelmek için çok geç kalmışız!” duygusunu bir kez daha yaşattı bize!
Malavi’de çok yetim var! Ancak her yetimin başında Mai Hatice yok ne yazık ki!
Taş üstünde eğitim
Malavi Müslümanlarının yaşadığı sıkıntıların başında eğitim geliyor. Daha doğru bir ifade ile eğitimsizlik! Ülkede okur-yazar oranı %58. Bu oran Müslümanlar arasında %40’a düşüyor.
Kurban eti dağıttığımız köylerden Nkalo’daki okul manzarasını anlatmak yeterli olacaktır. Kapısı, penceresi, sırası olmayan bir bir sınıf. Oranın sınıf olduğunu gösteren tek emare, kara tahta! Öğrenciler taşın üzerine oturarak ders görüyor. Sınıfın tabanında hasır bile yok. Bu manzara Müslüman köylerin çoğu için geçerli.
Müslüman çocukların eğitiminde tek zorluk okulların fiziki şartları değil. Fakirlik, eğitimin önünde en büyük engel. Pek çok aile zorunlu kayıt parasını ödeyemediği için çocuğunu okula gönderemiyor.
Malavili Müslümanlar, içinde bulundukları durumdan kurtuluşun, eğitimle mümkün olacağının farkında. Bu nedenle çabalarını eğitim üzerinde yoğunlaştırmak istiyorlar. Çocuklarını ilköğretimden üniversiteye kadar hem dini hem de dünyevi ilimlerde yetiştirmek arzusu içindeler. Bunun için para lazım ancak bu yükü kaldırabilecek paraları yok!
Kardeşlik bu mu?
Buraya kadar Malavili Müslümanların fakirliğini, sefaletini, acizliğini anlattık. Ancak Malavi’nin bütün Müslümanları böyle değil. Zenginlikte zirve yapmış, saray yavrusu evlerde yaşayan, arabanın kralına binen Müslümanlar da var. Onlar, Indianlar yani Hintli Müslümanlar! Sayıları 500 bin. Bu sayı Müslüman nüfusun %10’una tekabül ediyor.
İngilizlerin getirip ülkeye yerleştirdiği Hintli Müslümanlar, Malavi ekonomisinde söz sahibi. Ticaret onlardan soruluyor. Büyük arazilerde çiftçilik yapanlar da var! Kısacası çok zenginler. Zenginliklerinin kaynağı da fakir Malavililere sattıkları mallar. Kural değişmiyor. En fakirin olduğu yerde en zengin de mutlaka bulunuyor.
Malavi’deki tabloyu görünce aklıma şu soru geldi: Bu kadar zengin Müslüman’ın olduğu bir beldede bu kadar sefil Müslüman nasıl olabilir?
Sorduk ve dedik ki; Hintli Müslümanlar bu zenginlikleri ile yoksul yerli Müslümanlar için ne yapıyorlar? Onları kalkındırmak, eğitimlerine yardımcı olmak, yetimlerine bakmak için kurdukları organizasyon, dernek, vakıf var mı?
Malavili siyah Müslümanların fakirliğinden bütünüyle Hintli Müslümanlar sorumlu tutulamaz elbette. Diğer yandan eğitim çalışmalarına katkıda bulunan, yetimlere bakan, yardım için geleni geri çevirmeyen, meslek ve el sanatı öğretmek için gayret gösterenler var. Ancak bunlar bireysel çabalar ve derde deva olmaktan çok uzak. Oysa sahip oldukları büyük maddi imkan ve girişimci ruhları ile onlardan beklenen; yerli Müslümanları bütünüyle kucaklayacak, onları sefaletin ve cehaletin pençesinden kurtarmaya yönelik kapsamlı, planlı ve devamlılığı olan, kişilerin bireysel duyarlılığına değil kurumsal ciddiyete dayalı çalışmalar… Misyonerlerin faaliyetlerini görünce bu eksikliği güçlüğü bir şekilde hissettik.
Hintli Müslümanlarla yerli Müslümanlar arasındaki kardeşlik bağında zafiyet gözlemledik. Bunu bayram namazındaki tabloda fark ettik. Namazın ardından siyahla beyazın kaynaşmasını beklerken beyazın beyazla, siyahın siyahla kucaklaştığını gördük. Hüzün veren bir manzaraydı!
Afrika’yı “dert” edinmek
Hintli Müslümanlar zekat vermenin yeterli olduğunu düşünüyor olmalılar. Oysa daha fazlasına ihtiyaç var. Belli ki, “dert” edinmemişler kendilerine. “Dert” edinen bir Müslüman’ı kısaca tanıtalım ve bu bahsi kapatalım: Mehmet Timurağaoğlu ağabeyimiz, Mardin’in eşrafından, fabrikaları, geniş arazileri olan, ihracat yapan varlıklı bir işadamı. Kurban bayramında İHH gönüllüsü olarak Malavi’deydi. 50’yi devirmiş yaşına rağmen müthiş bir heyecan içinde yardımların yerine ulaşması için koşturdu durdu. Malavili çocuklar Mehmet Ağabey’in kucağından hiç inmedi. Bazen 15-20 çocuğun ortasında her birinin başını okşarken gördük kendisini, bazen siyahi bir Müslümanla sarmaş dolaş sohbet ederken! “Dert” böyle yaptırıyor demek ki!
Kağıt üzerinde yok sayılmak
Malavi’nin yerli Müslümanları bir taraftan fakirlik, cehalet ve misyonerlere karşı dinlerini koruma çabası içindeyken diğer yandan varlıklarını devlete kabul ettirmek için mücadele veriyor. Çünkü Malavi yönetimi Müslümanların oranını %12 olarak kabul ediyor. 1998 yılında yapılan nüfus sayımında Müslümanlar Hıristiyan olarak yazılmış. Müslüman halkın cehaletinden yararlanan Hıristiyan sayım memurları kağıt üzerinde dinlerini değiştirmiş. Sayım sonuçları açıklandığında Müslümanların nüfusa oranı %12 olarak ilan edilmiş! Oysa Malavi’de nüfusun yarısının Müslüman olduğunu görmek için sayıma bile gerek yok. Sokaktaki oran iki kişiden birinin Müslüman olduğunu gösteriyor zaten.
Malavi Müslümanlarının var olma mücadelesi
Malavi’de sosyal politikalar nüfus oranına göre belirleniyor. Müslümanların oranı kağıt üzerinde %12 kabul edilince paylaşım da buna göre gerçekleştiriliyor. Söz gelimi, dışardan gelen yardımların taksimi %12’ye göre yapılıyor ve aslında Müslümanlara hiçbir şey verilmemiş oluyor. Devlet okullarında Müslümanlara yönelik din dersi yok! Çünkü %12 var! Malavi yönetimi “Sayınız yetersiz” diyerek Müslümanların din dersi talebini geri çeviriyor.
Malavili Müslümanlar gerçek sayılarının %40’tan aşağı olmadığını söylüyor. Şimdi “Yok sayılma”ya karşı “Var olmak”” için harekete geçmiş durumdalar. Temmuz 2008’de yine sayım var. Bu kez oyunu bozmak istiyorlar. Ancak bu kolay olmayacak. Zira üstesinden gelmeleri gereken ciddi bir sınav bekliyor onları!
Öncelikle eğitimsiz Müslüman halkın sayım defterinde dinlerine sahip çıkmaları için bilinçlendirilmeleri gerekiyor. Bu, köy köy, kasaba kasaba dolaşıp tehlikeye dikkat çekmeyi gerektiriyor. İkincisi; eğitimli Müslümanların sayım memuru olarak görev almalarını sağlamak ve onları sayım konusunda eğitimden geçirmek! İş, halkı bilinçlendirip sayım memurlarını eğitmekle bitmiyor. Kayıtların merkezde değiştirilmesi tehlikesine karşı da tedbir almak gerekiyor. Bunun için, merkezde de Müslüman görevlilerin bulundurulması şart.
Bütün bunlar ciddi bir organizasyon ve para gerektiriyor. Projenin maliyeti 100 bin dolar olarak hesaplanıyor. Malavili siyah Müslümanlar için büyük para!
Var olma mücadelesini kazanmak isteyen Malavili yerli Müslümanlar, projelerini İHH’ya sundu. Şimdi yardım ve ilgi bekliyorlar.
Düşünceler
1- Öncelikle Afrikalılara, “Kendinizi değiştirmezseniz sizi kimse değiştiremez.” ilkesi belletilmeli. Afrika’nın kurtuluşunun Afrikalıların elinde olduğu anlatılmalı, onların durağan enerjileri harekete geçirilmelidir. Bunu sağlamak için, bölgeye yönelik projeler yerel partner teşkilatlar eli ile yürütülmeli, onlara sorumluluk verilmeli, organizasyon kabiliyetlerinin gelişmesi hedeflenmelidir.
2- Birinci maddeye bağlı olarak; Afrika’ya götürülecek yardım ve hizmetler, “Balık yemeyi değil balık tutmasını öğretmeyi” amaçlamalı. Taşıma su ile değirmen ne kadar dönerse uzaktan yardımların faydası da o mesabede olacaktır. Afrika’nın kırılmayı bekleyen en kalın zinciri, yardım almaya alışan ve sürekli yardım bekleyen yapısıdır.
3- Afrika’nın Müslümanlar için harekete geçirilmesi gereken ilk kaynağı; Hintli Müslümanlanlar’dır. Sahip oldukları büyük maddi gücü Müslümanların yararına kullanmada daha aktif ve samimi olmaları sağlanmalıdır. Ekonomiye hakim olmaları nedeniyle yönetimler üzerindeki etkileri de hizmetlere katkı sağlayacak önemli bir unsurdur.
4- Malavi’de nüfusun %90’ı tarımla uğraşmaktadır. Bu nedenle, kalkındırma programı köyde başlamalıdır. Köylüye modern tarımı öğretecek, yetiştirdiği üründen para kazanmasını sağlayacak organik tarım çiftlikleri kurulabilir, kooperatifleşme yolu ile birlikte üretme ve paylaşma kültürü geliştirilebilir.
5- Malavi, dünyanın en yoksul 10 ülkesinden biri ancak bu olumsuz tablo girişimciler için karlı bir iş alanı olabilir. Verimli topraklara sahip Malavi’de, büyük çiftlikler ve tarıma dayalı sanayi kurularak, ülke Afrika’nın tamamına yönelik bir ihracat üssü olarak kullanılabilir. Ülkede telekomünikasyon ve ulaşım şartları iyileşiyor. Yatırımcı çekmek için vergiler düşürülmüş, yabancı sermaye teşvik ediliyor. Malavi sadece tarım ürünlerinde değil, sanayi ve ticarette de Afrika’nın tamamı için hareket noktası olabilir kanaatindeyim. (Malavi, Japon otomobil markalarının istilası altında. Son zamanlarda Çinli tüccarlar da ucuz tüketim ürünleri ile birinci elden piyasaya girmiş durumda)
6- Sağlık alanındaki hizmetler, Hıristiyan-Müslüman bütün Malavi halkına ulaşmanın en doğru ve en kestirme yolu olarak gözüküyor.
7- Son olarak; vicdani duyarlılıklar ile Afrika’ya yönelen ilgi ve yardımlar, “iyi niyet”li çabalarla sınırlı kalmamalı. Sağlam temeller üzerine kurulu, öncelikleri belirlenmiş ve hedefi çizilmiş bir yol haritası hazırlanmalı. Çalışmalar bu yol haritasına göre yapılmalı. En önemlisi de, “devamlılık” sağlanmalı. Bayramdan bayrama değil, kalıcı hizmet ve organizasyonlar ile Afrika’da varlık gösterilmeli.
Afrika, beyaz adamdan çok çekti, halen çekiyor. Ancak Afrika’nın beyaz adama ihtiyacı var. Zulüm ve sömürü değil, iyilik ve adalet getirecek beyaz adam bekleniyor Afrika’da!