SUDAN’A DAİR
Sudan’a giderken aklımda bir sürü soru işareti vardı. Havaalanında arkadaşlarla buluştuktan sonra ve özellikle 4 saatlik uçak yolculuğu sırasında yanımda Etiyopya’ya nişanlısının yanına giden Hollandalı kızla sohbet ederken aslında ne kadar büyük bir yolculuğa çıktığımın farkına vardım. Yanımdaki kız, “Neden Sudan’a gidiyorsun?” diye sorduğunda ilk etapta cevap vermekte zorlandım.
Bu cevap veremeyişim atrofiye uğramış İngilizcemden mi, yoksa benim hâlâ neden gittiğim konusunda kendi içimde bir konsensüse sahip olamayışımdan mıydı bilemiyorum ama “Kör insanların görmesi için gidiyorum.” diye cevap verdiğimde söylediğim şeye gerçekten ben bile şaşırmıştım. Yanımdaki yolcuya, “Ya, aslında şu karşında göğsünü gere gere konuşan oftalmolog şunları düşünüyor.” diyebilmek isterdim: “Ben korkuyorum, orada ne olduğunu ve nelerle karşılaşacağımı bile bilmiyorum, aç mı kalacağım -neyse, zaten diyet yapmam gerekiyor-, yatacağım yer nasıl, temiz mi?.. Beni sinek ısırsa, sıtma falan olsam çocuklarım öksüz kalır mı? Ya da hastalar mesela agresif falansa, kanun falan yoksa… Orası Afrika, bana bir şey olsa ne fark eder ki, insanın orada kıymeti yoktur ki!.. Çalışacağımız yer temiz mi? Enfeksiyon falan olursa, malzeme yetersizse, ya buralara boş yere geldiysek, hele bir de söyledikleri kadar vaka falan yapamazsak elde hiçbir şey kalmaz.”
Uçaktan indikten sonra pasaport kontrolünde ağır hareket eden görevlileri görünce de hiç rahatlamadım. Evet, aslında kendimi rahatlatacak bir şey arıyordum. Kalacağımız eve doğru yola çıktığımız zaman, sabahki o serinliği de gördükten sonra, burada aslında hava konusunda çok da sıkıntımız olmayacağını anladım. Eve geldiğimizde de mükemmel bir evimiz hatta malikanemiz olduğunu ve çalışanların özverisini görünce oldukça rahatladım. Yemekler zaten ilk günden harikaydı, “Keşke daha kötü olsaydı” diye düşündüğüm bile oldu; çünkü o zaman biraz kilo verebilirdim. Kafamda tek bir soru işareti kalmıştı o da çalışacağımız yer. Onu da öğleye doğru görünce iyice rahatladım. Çünkü gerçekten Metin Bey ve ekibi çölde adeta bir saray inşa etmiş diyebilirim. Ameliyathanemiz Türkiye’de bile çoğu yerde olmayan standartlarda idi. Hemen hiç eksik malzeme yoktu. Kaldı ki biz ilk gruplardandık. Eksikleri de birkaç günde giderdik. Burada cerrahi açıdan çok yol kat ettiğimi söyleyebilirim. Vakalar beklediğimden kolaydı. Yani hepsinin matür sublukse olacağını düşündüğüm vakalardan yarıdan fazlası nukleokortikal idi. Günler çok ama çok hızlı geçti ve eve döndüm. Kazandıklarım ise; konforlu fako yapma imkanı, sıcak dostluklar; Afrika’ya, yoksullara, insana bakış açımın gelişmesi ve birkaç kilo oldu.
Sevgilerle
Dr. Serkan Güreser
Şanlıufa Ortadoğu Sağlık Merkezi