İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nde Mavi Marmara Ceza Davası’nın 12. Duruşması Çağlayan Adliyesi’nde görüldü. Mavi Marmara gazileri, şehit yakınları ve çok sayıda Mavi Marmara mağdurlarının yakından takip ettiği dava esnasında adliye önünde ayrıca bir basın açıklaması yapıldı.
Basın açıklamasında kürsüye ilk olarak İHH Genel Başkanı Bülent Yıldırım çıktı. Başkan Yıldırım, 6 yıldır kendilerini hiçbir platformda yalnız bırakmayan Mavi Marmara Gönüllüleri’ne teşekkür ettikten sonra şunları söyledi:
“Değerli kardeşlerim biliyorsunuz abluka kalkmış değil. Üstelik her geçen gün daha da sertleşmiş, daha da zalimleşmiştir. Ve ne yazık ki İsrail’in ablukayı yasallaştırma süreci içerisinde önemli adımlar attığını görüyoruz. Bugüne kadar, Amerika dâhil olmak üzere, Birleşmiş Milletler ve dünyanın hiçbir otoritesi İsrail ablukasını kabul etmemişti. Fakat İsrail, kelime oyunları yaparak Türkiye ile yapılan anlaşmadan sonra, kendi başkonsolosunun söylemiş olduğu cümlelerle ablukanın Türkiye tarafından da yasal olarak görüldüğünü ve İsrail’i haklı bulduğu yönünde açıklamalarda bulunmuştur. Bu tabi onların düşüncesidir. Biz şuna inanıyoruz ki, Türkiye’deki hiçbir fert, hiçbir güç ve hiçbir siyasi parti bu ablukayı yasal olarak göremez.
Bu yapılan anlaşma da asla Türkiye-İsrail ilişkilerini düzeltemez. Türkiye-İsrail ilişkilerinin bozulması sadece Mavi Marmara ile ilgili değildir. Türkiye-İsrail ilişkileri, İsrail’in vurdumduymazlık, katliamcılık, haksızlık ve adaletsizlik üzerine kurulan sistemi ile ilgilidir.”
“Elimiz ne yazık ki zayıfladı”
Her fırsatta Müslümanları katleden ve Mescid’i Aksa’da Kuran’ı Kerim’leri yerlere atan bir İsrail ile Türkiye’nin ilişkilerinin asla düzelemeyeceğinin altını çizen Yıldırım, konuşmasına şu şekilde devam etti:
“Bugüne kadar benden böyle bir cümle duymadınız ama ben bunu tüm dünya ile -üzülsem de- paylaşmak istiyorum. Bu anlaşma metninden sonra ne yazık ki elimiz zayıfladı. İlk defa İsrail’e karşı kendimizi zayıf hissediyoruz. Bu anlaşma metninde sadece Türkiye’deki davaların düşürülmesi değil, bugüne kadar İsrail’e karşı yapılmış en büyük kazanım olan Avrupa’daki ve Amerika’daki davalarımızın da düşürülmesi için cümlelerde açık kapılar bırakılmıştır. Bu anlaşma metninde İbranicedeki, Türkçedeki ve İngilizcedeki ibarelerin hepsi -hukukçu gözü ile bakılırsa ancak- farklılıklar ifade ediyor. Ve yine iki ülkenin başkentinde imzalanması gereken bu anlaşma metninde, bir tarafta Ankara’da imza atılmıştır ve diğer tarafta da ne yazık ki Kudüs’te imza atılmıştır. Sözde devlet olan İsrail’in başkenti Tel Aviv olarak bilinir. Kudüs Müslümanlarındır, doğal olarak bugünden itibaren Müslümanlar zayıf düşmüştür.”
“Anlaşma ile Mavi Marmara öncesine dönülmüş oldu”
Konuşmasının devamında Yıldırım, İsrail’in Türkiye’nin tüm iyi niyetli çabalarına rağmen verdiği sözü tutmadığını belirtti ve şöyle konuştu:
“Mecliste anlaşmayı imzalayanların hepsini tanıyoruz, hiçbiri asla İsrail’in zulmüne evet demezler. Ama başka niyetlerle, belki de İsrail’in biraz da olsa bu zulmü durduracağına inanarak bu anlaşmayı imzaladılar. Fakat bizim ilk günden itibaren anlaşmaya karşı çıkmamızdaki argümanlara bakarsanız, ne yazık ki yine haklı çıkmış oluyoruz. Çünkü İsrail, bu anlaşmanın hemen arkasından, hem de Türkiye’nin tüm iyi niyetine rağmen Gazze’ye ve Mescid’i Aksa’ya saldırmıştır.
İsrail, o güne kadar 12 mil olarak belirlenen Gazzeli balıkçıların balık tutma hakkını 6 mile indirmiştir. Hâlbuki İsrail, Mavi Marmara’dan sonra Aşdod Limanı’nı tüm kurumlara ve devletlere açmıştı çünkü tekrar böyle bir filonun hareket etmesini istemiyordu. Ve bütün insani yardımları Aşdod Limanı’na getirebilirsiniz demişlerdi. Mavi Marmara’dan önce 2 bin 600 çeşit malzemenin içeriye girmesine izin veren İsrail, Mavi Marmara’dan sonra 4 bin küsur malzemenin içeriye girmesine izin verir hale gelmişti. Fakat bu yapılan anlaşmanın hemen akabinde İsrail, tekrar Mavi Marmara öncesine dönerek, Gazze’ye giren malzeme çeşitliliğini 2 bin 600’e tekrardan indirmiştir.”
“Yenilgiyi asla kabul etmeyiz!”
Yapılan anlaşmanın hukuk nezdinde ellerini zayıflatmış olabileceğini fakat mücadeleden asla geri dönmeyeceklerinin altını çizen Başkan Yıldırım, “yenilgiyi asla kabul etmeyiz” dedi ve ekledi:
“Buradan ilan ediyorum ki tüm gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz. Biz ancak ara dönemlerde biraz tökezleriz ama irademiz çok güçlü. Yenilgiyi, sırtımız yere gelse bile kabul etmeyiz, hemen ayağa kalkarız ve hiçbir şey olmamış gibi yolumuza devam ederiz. Bu vesile ile bugün 12. Duruşması yapılan bu davada hepimiz burada bulunuyoruz. Şimdi bakacağız, hukuk mu üstün siyaset mi üstün, adalet mi üstün. Hak arayışımızı kimseye yedirtmeyiz.
Şimdi İsrail, bir taraftan 20 milyon doları bize vereceğini söylüyor, diğer taraftan da bir Türk firması olan Yılmaz Holding’e 40 milyon dolar sebepsiz yere ceza kesiyor. Holdingin Yönetim Kurulu Başkanı geçenlerde açıklama yapıyor ve İsrail’e sorulmasını istediği şu soruyu Türkiye’ye yöneltiyor. Diyor ki, “İsrail bu 20 milyon doları Maliye Bakanlığı vasıtası ile mi Türkiye’ye ödeyecek yoksa bizden haksız yere aldığı 40 milyon dolardan mı bu parayı ödeyecek?” Yani bu İsrail o kadar zalim ki, Türkiye’ye ödeyeceğini vaat ettiği 20 milyon doları da sebepsiz yere ceza kestiği Türk firmasından temin ediyor. Anlaşmayı bu derece ihlal eden bir İsrail ile karşı karşıyayız.
“Kimseye kırgın değilim”
Basın açıklamasının devamında kimseye karşı kırgın olmadığını ve bir sitemde bulunmadığını belirten Yıldırım, “elimiz zayıflasa da bunu da mücadelenin bir parçası olarak görüyoruz” dedi.
“Kimseye kırgın değilim ve bir sitemde bulunmuyorum. Çünkü İsrail’in deşifre olması için belki de böyle bir anlaşmaya ihtiyaç vardı. Yani İsrail’in şımarık olduğunu, anlaşmalara uymayacağını, katil olduğunu ve hiçbir sözünde durmadığını biz zaten söylüyorduk. Ama buna demek ki bazen inanılıyordu bazen de inanılmıyordu. Madem bu anlaşma yapıldı, şimdi bu anlaşmaya imza atanlar da İsrail’i daha yakından takip edecekler ve anlaşmaya uymadığını kendi gözleri ile görecekler. Herkes İsrail’in gerçek ve şeytanı olan yüzünü daha net görecek.
Çok zorlarına gidiyor ama ben yine de söylüyorum: İsrail, Hitler’in devamıdır. Şeytanın avukatıdır. İsrail, Hitler’den aldığı misyonu devletleştirdi: Sabra – Şatilla katliamı, Gazze katliamı ve Batı Şeria katliamı. Şimdi böyle konuşuyoruz diye de hiçbir kimse bizi antisemitizmle suçlamaya kalkmasın. Tekrar söylüyorum, Gazze’de Yahudiler ölmüş olsaydı ve Müslümanlar Yahudilere bu zulmü yapmış olsalardı, Mavi Marmara yine kalkardı. Ama Siyonizm bu katliamları yapıyor.
“Anlaşmanın düşmesi hukuki olmaz!”
Davaların bugüne kadar ulaşmış olması İslam dünyasının bir başarısı olduğunu ifade eden Yıldırım, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“İsrail’e karşı açılan bu davaları Amerika’da ve Avrupa’da bugünlere getirebilmek İslam dünyasının bir başarısıdır. Ama ne yazık ki şuanda Haçlı ve Siyonist ittifak Türkiye’yi zor durumda bırakarak parçalamaya çalışıyor, onu da anlıyorum. Ve bu şekilde davalarla ilgili bu kararlar alınmış oldu. Ama biz yine diyoruz ki, hukukun üstünlüğü önemlidir, o yüzden de insanlık adına bu mücadeleyi sürdüreceğiz.
Davalarımız sürecek. Anlaşma yapılmış olması davaların düşecek olması anlamına gelmez, bu hukuki değildir. Davalar, Türkiye’de de devam edecek. Dava burada düşsün, temyize gideceğiz, Anayasa Mahkemesi’ne gideceğiz. Gidilebilecek her noktaya gideceğiz. Ve bunu da sizin adınıza yapacağız. Eğer ki dünyada hukukun üstünlüğü yoksa yarın öbür gün güçlü birinin yakını gelir sizi katleder sonra da hiçbir şey olmaz, biz buna karşıyız. İsrail, Mavi Marmara’da bizi katletmiştir. Biz de buna karşılık hukuki zeminde haklarımızı arıyoruz.”
“İsrail, İHH’yı terör listesine koymak istiyor”
Konuşmasının devamında bu anlaşma ile birlikte İsrail’in kendini güçlü zannetmeye başladığını söyleyen Yıldırım, İsrail’in ve lobisinin İHH’yı terör listesine koymak istediğini belirtti ve İsrail’i er ya da geç şeffaflık alanına çekeceklerini söyledi:
“İsrail’e sesleniyorum. Sizin her şeyinizi deşifre edeceğiz. Kirli yüzünüzü ortaya çıkaracağız. Bütün gücünüzle bize karşı gelebilirsiniz. Dünyanın her tarafındaki tüm gücünüzle gelseniz de biz şuna inanıyoruz: Hiçbiriniz bizim samimi olarak akıttığımız bir damla gözyaşımızdan daha güçlü değilsiniz Allah katında! Ve bizler, şehitlerin kanı üzerinden sizinle mücadele edeceğiz ve başarıya ulaşacağız Allah’ın izni ile. Şimdi duymaya başlıyoruz ki, İsrail İHH’yı Türkiye’de kapatmaya çalışıyormuş. Türkiye’de İHH’nın kamu yararına çalışma yapma hakkını elinden almak istiyormuş. İHH’nın misyonunu değiştirmek istiyormuş. Doğrudur, İHH sadece bir yardım kuruluşu değildir. İHH, kurulduğu günden itibaren adalet arayışı içerisinde olan bir kuruluştur.
“Defolup gideceksin!”
Konuşmasının sonunda Yıldırım, kimsenin kendisini kandırmaması gerektiğini ve 15 Temmuz darbe girişimini yapanlarla Mavi Marmara’yı vuranlar arasında bir fark olmadığını belirtti:
“Darbe girişiminde bulunanlarla İsrail’in yaptığı arasında hiçbir fark yoktur. Çünkü Mavi Marmara gemisi, -kimse kendisini kandırmasın- “işte Türk Bayrağı yoktu, şu bayrağı yoktu” bunların hepsi yalan! O Türkiye'nin bir gemisiydi. İHH Türkiye'nin bir kuruluşudur. Gemi, İHH'nın malıdır. Türkiye'nin gemisi deniz hukukunda Türk toprağı sayılır. Daha sonra darbeciler geldi 15 Temmuz'da saldırıda bulundu. Hukuken bu darbecilere yapılan hukuk metodu, aynen Mavi Marmara'da da devam ettirilmelidir."
“Lütuf tazminatı istemiyoruz, cezai tazminatları istiyoruz!”
İHH Genel Başkanı Bülent Yıldırım’ın ardından kürsüye gelen Mavi Marmara şehidi Çetin Topçuoğlu’nun eşi Çiğdem Topçuoğlu da İsrail'in yargılanmasını istediklerini belirtti. İspanya'dan Gazze'ye hareket edecek olan gemiye Türkiye'yi temsilen binecek olan Çiğdem Topçuoğlu, önce helallik istedi ardından da 15 Temmuz darbecilerini işaret ederek şunları söyledi:
“Mavi Marmara, hem onurumuz hem de izzetimizdir. Mavi Marmara saldırısı 2010 yılında olduğunda hak ile batılın savaşı bir kez daha gün yüzüne çıkmıştı. O gün, “otoriteden izin alınmalıydı” diyenler, 15 Temmuz’da maalesef karşımıza çok farklı bir güç olarak çıkmış bulunmakta. Hiçbir farkımız yok, eğer biz bu zulmün karşısında durmaz isek. Bizler şehit aileleri olarak davalardan vazgeçmiyoruz. Bizler lütuf tazminatı istemiyoruz, cezai tazminatları istiyoruz. Bize tiyatro oynuyorsunuz diyenler görsünler bizi şimdi, evet tiyatro oynuyoruz canımızla ve kanımızla!”
“15 Temmuz darbecileri bizi durdurmak istedi”
Mavi Marmara davasının müşteki-mağdur avukatlarından Cihat Gökdemir de herkesin anlaşmadan sonra davanın düşmesini beklediğini belirterek, ''Ancak dava düşmedi. Çünkü bu bir ceza davası. Tazminat davaları düşebilir ancak ceza davaları, beraat veya mahkumiyet ile sonuçlanıncaya kadar düşmez. Eğer düşürülürse hem Türkiye'de hem de uluslararası arenada hak arayışımızı sonuna kadar sürdüreceğiz'' diye konuştu.
Adalet Bakanlığı'ndan henüz bu anlaşmayla ilgili mahkemeye gelen bir şey olmadığını aktaran Gökdemir, "Bu yazı gelirse mahkemenin tavrı ne olacak hepimiz göreceğiz. Mahkemenin bu davayı düşürmeyeceğini düşünüyoruz" ifadelerini kullandı.
“Gazze’de şehit olan diğer insanlar için kaç para talep edeceğiz?”
Kürsüye son olarak Özgür – Der Genel Başkanı Rıdvan Kaya çıktı. Kaya şunları söyledi:
“Hz. Ali şöyle buyuruyor: Hak kişilere göre belirlenmez, kişiler hakka göre şekillenir. Bizler her davada olduğu gibi bu davada da net bir tutum almak zorundayız. Bu davada da ortada bir zulüm vardır ve biz bu zulme karşı çıkmak zorundayız. 20 milyon dolar karşılığında bu davadan vazgeçmemizi söyleyenlere ben şunu sormak istiyorum: Gazze’de şehit olan diğer insanlar için kaç para talep edeceğiz?”
Ceza istemleri
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nca hazırlanan iddianamede, dönemin İsrail Genelkurmay Başkanı Rau Aluf Gabiel Ashknazi, Deniz Kuvvetleri Komutanı Eliezer Alfred Marom, İstihbarat Başkanı Amos Yadlin ve Hava Kuvvetleri Komutanı Avishay Levi hakkında, "canavarca hisle veya eziyet çektirerek öldürme suçuna azmettirmek"ten 9 kez ağırlaştırılmış müebbet, "mala zarar vermeye azmettirmek", "yağma suçuna azmettirmek", "eziyet suçuna azmettirmek", "haberleşmenin engellenmesine azmettirmek", "kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçuna azmettirmek", "yaralama suçuna azmettirmek" ve "silahla yaralama suçuna azmettirmek"ten de toplam 18 bin 32'şer yıla kadar hapis cezası isteniyor.
Davanın bugün (20.09.2016) yapılan 12. celsesinde mahkeme savcısının, ‘Türkiye ve İsrail arasında yapıldığı söylenen anlaşmanın var olup olmadığının Adalet Bakanlığı’ndan sorulması’ talebi üzerine duruşmada mağdur/müşteki avukatları, ‘mahkemenin yürütmeden böyle bir talepte bulunması, mahkemenin bağımsızlığına gölge düşürebileceği gibi, ihsas-ı rey sayılır. Bir uluslararası anlaşma, Türkiye hukuk mevzuatına göre devam eden bir ceza davasını etkilemeyeceğinden, Adalet Bakanlığı’na böyle bir soru da anlamsızdır’ diyerek itirazda bulundular.
Mahkeme başkanının, bu itirazları tutanağa geçmeyip, gelecek celseyi de 30 gün gibi yakın bir tarihe vermesi üzerine avukatlar yine itiraz edip, ‘şimdiye dek en az 3 ay aralıklarla verilen duruşma aralıklarına rağmen bu kadar kısa süreli duruşma günü verilmesi, mahkemenin davayı bir an önce kapatmak istemesine dair ihsas-ı rey anlamına gelir. İtirazlarımızı tutanağa geçin ve yazılı beyanlarımızın yetişebilmesi için duruşma gününü erteleyin’ şeklindeki ısrarına rağmen mahkeme heyeti salonu terk etti.
Mavi Marmara davasına bakan İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi, Türkiye ile İsrail arasında imzalanan antlaşmanın yürürlüğe girip girmediğinin araştırılmasına karar verdi ve davayı 19 Ekim 2016 tarihine erteledi.