Bundan tam 100 yıl önce 1904 yılında hayata gözlerini kapayan büyük düşünür Şemseddin Sami (1850-1904), ilmi, edebi, fikri ve sosyal alanda yapmış olduğu hizmetleri çerçevesinde Makedonya'nın başkenti Üsküp'te yapılacak uluslar arası bir sempozyumla anılacak. Merhamet Kültür ve Yardımlaşma Derneği tarafından organize edilecek sempozyuma, Türkiye ve Arnavutluk'tan birçok bilim adamı katılacak.
Şemseddin Sami'nin tüm yönleri ile tartışılacağı toplantıya sadece 200 kişinin davet edileceğini belirten organizasyon komitesi, sempozyumun iki oturum halinde yapılacağını ve Sami'nin eserlerinin ayrı ayrı tanıtılacağını kaydettiler.
Şemseddin Sami kimdir?
Şemseddin Sami (1850-1904) Arnavutluk'ta, Yanya vilayetinin Fraşer kasabasında doğmuştur. Oranın tımar sahibi Fraşerî ailesinden Halil Bey'in oğludur. Orta öğrenimini Yanya'da bir Rum jimnazında görmüş, orada Fransızca, İtalyanca ve eski Yunanca'yı, aynı zamanda medreseye giderek Arapça ve Farsça'yı öğrenmiştir. İstanbul'a gelince (1871) basın hayatına atılmış, İbret ve Hadîka gazetelerinde makaleler yararken bir yandan da roman ve piyeslerini bastırmış, daha sonra Sabah (1876) ve Tercümân-ı �zark (1878) gazetelerini kurmuş, Aile (1881) ve Hafta (1881) dergilerini çıkarmış, başka gazetelere de makaleler yazmıştır. Birtakım küçük memurluklarda çalışmış bulunan �zemseddin Sami, bir yıl kadar Trablusgarb'a sürülmüş, son olarak, sarayda kurulan (1880) Teftiş-i Askerî komisyonu kâtiplik ve başkâtiplik görevlerinde çalışmış, hayatının son zamanlarında Erenköy'ündeki köşkünde “ikamete memur��? edilmiş, orada ölmüştür.
Devrinin en büyük dil bilgini olan Şemseddin Sami, dilin ıslahı, sadeleşmesi, sözlük ve gramerlerinin yapılması konularında o zamana kadar birçok yazarlar tarafından ileri sürülen düşünceleri daha bilimsel bir gözle ve daha derli toplu olarak anlatmış; ayrıca, o zamana kadar yokluğundan yakınılan Türk dili sözlüğünü hazırlamış, ve sade dille yazı yazma denemelerine girmiştir. Kaamûs-i Türkî adlı büyük sözlüğünün önsözünde (1901), yazı ve edebiyat dili olması istenen bir dilin, sözcüklerini bir araya toplayan bir sözlüğü ile kurallarını tespit eden bir gramerinin yapılması gerektiğini, edebiyat binasın ancak bunlar üzerine kurulacağını ve dilinin gerilemesine karşı bunların bir sed yerini tutacağını söylemiştir.