Çoğaltan diyar Sudan ……
Hayatıma şöyle bir uzaktan bakmamı sağladı, Sudan görevim. İHH’nın katarakt ameliyatlarında hemşire olarak görev almak üzere gittiğim Sudan’da, bir çocuğun ders notlarını gözden geçirmesi gibi, ben de hayatımı gözden geçiriyordum. İnsanlara yardım edebilme fırsatı verdiği için Yaradan’a şükrediyordum.
Sabahtan önce ve sabaha karşı duyduğum ezan sesleri ise bambaşka hissettirdi. Kendi dilleriyle okunan ezanın tınısı da çok farklıydı. Birbiri ardına okunan ezanların hangisinin vakit ezanı olduğunu ayırt etmek için saatinizi Sudan saatine göre ayarlamanız gerekiyordu.
Gelecekte geçmişi yaşamak…
Başka bir tarihte gezer gibiydim. Yollar, binalar, farklı giyimli insanlar, farklı yüzler, farklı bir coğrafya… Aralıkta haziranı yaşamak, gelecekte geçmişi yaşamak gibi hissediyordum.
Burada insanların yüzünde daha önce hiç görmediğim çaresizlik ifadeleri, bazen de ne hissettiklerini anlamadığım ketum ifadeler vardı. Bununla birlikte tarifsiz sıcaklıkları da… Sanki onlar çok tanıdık yabancılardı benim için. Dikkatimi çeken başka bir konu ise insanların çaresizliklerine ve acılarına rağmen hep gülebilmeleriydi.
Medeniyet azdı, ama insaniyet çoktu. Sömürü ülkelerinin insanları hep böyle miydi? Yoksa tevekkül müydü, onlara gülebilme gücünü veren? İçimdeki tüm sevgiyi sonsuz bir şekilde paylaşmak istiyordum onlarla. Ama benim sevgim ne kadar yetebilirdi ki onlara ya da sahipsizliklerine nasıl çare olabilirdi? Birileri bu güzel insanların ülkelerinin bu hâlde olmasını isterken…
Ameliyatlar sürerken
Ameliyathane içerisindeki telaffuz noksanlıkları, yorgunluğumuzu unutturuyordu. Kırk yıllık düdüklü tenceremiz, “dudaklı” tencere olmuştu mesela. Kısa sürede ameliyathaneyi öylesine benimsedim ki, orada geçiciymişim gibi düşünmüyordum hiç. Tam aksine, kendi iş yerimden daha çok sahiplenmiştim orayı.
Özellikle doktorların mütevazı tavrı beni çok etkiledi. Gerektiğinde hasta bakıcı olup hastayı yatırıp kaldırıyorlar, gerektiğinde teknik servis olup fako cihazını tamir ediyorlardı. Kendilerini farklı ve üstün görme gibi duygular, onlarda yoktu. Çok sade şekilde çalışmaları, gerçekten takdire değerdi. Doktor İhap, Doktor Hafız, Doktor Muaviye ve Doktor Talha, özveriyle ve sabırla bizim ortama alışmamızı ve hızla öğrenmemizi sağladılar. Gavi, Novay ve Hüda ise hep kolaylaştırıcı oldular ve çok sıcak insanlardı. Bu ameliyatları nasıl yapacağız, derken dakika yarıştırır olmuştuk.
Ve geri dönüş…
Sudan’dan döndüğümüz gün, yılbaşı gecesiydi. Birden havaalanındaki ışıltılar, süsler, hatta insanlar bile o kadar garip geldi ki… Orada bulunduğum bir ay bile beni Sudanlı yapmıştı galiba. Beyaz insanlar bana yabancı gelmişti. Dünyanın bir yerinde insanlar nelere ihtiyaç duyarken, bir başka yerindekiler nelerle yetinmiyorlardı… Aynı an, ne kadar farklı yaşanıyordu… Şükredecek çok şeyimiz vardı.
Bu görev sayesinde tanıdığım insanları şimdiden özlemiştim. Özellikle “first lady”miz Hemşire Seniha’yı, ekibimizin rengi Doktor Birsen Hanım’ı, sınıf başkanımız Cevahir’i… Doktor Can’la çok az çalıştık, değerli bir insandı. Özveriyle ülkemizi temsil eden İHH ekibi için ve Tika sorumlusu Enver Bey içinse söyleyecek söz bulamıyorum; bizi çok zenginleştirdiler.
Hatice Polat Muğla Devlet Hastanesi